Değerli Yarenler
Bu gün aldığım bir e-posta ile yaren kültürü konusunda bir yazı yazmaya karar verdim. Özellikle bu konu hakkında araştırmaları olan değerli Çankırılı hemşehrilerimizin yazdıklarına paralel olarak bilgi ve düşüncelerimi yansıtmaya çalışacağım.
Yaren kültürü'nün doğasında eğlence yoluyla eğitim yatmaktadır. Eğitim ve öğretimde öğretmenlerin kullandığı çeşitli yöntemlerden biri de yaparak ve yaşayarak öğrenme yöntemi olduğunu hatırlayacak olursak bunun önemini daha çok anlamış oluruz.
Bu günlerde Belçika'da bir kampanya başlattılar. Konusu selamlaşma. Yani sokakta gödüğünüz bir insanla selamlaşırsanız, 500 euro kazanmanız mümkün. Yani selamlaşma ile hem bir dost, hem de para kazanıyorsunuz. Eğer bir insanın içinden selam vermek gelmiyorsa ne kadar para verirseniz verin, sorunu çözemezsiniz. Gelişen teknoloji ile evlerine hapsolan gençliğin 'mrb-slm- ' gibi kodlaştırılmış bir kaç sözcüğün dışına bile çıkamadığı için sosyoloğlar ve psikologlar çözüm üretmeye çalışıyorlar.
Ne kadar başarılı olabileceklerini zaman içerisinde göreceğiz.
İnsanların selamlaşmaları karşılıklı iyi duyguların beslendiğinin bir belirtisidir. Bu konuda Türkiye yine Eurovizyon yarışmasında ilk adımını atmış hiç önyargı göstermeden konu komşusuna puanlarını cömertçe dağıtmıştır. Beklediği selamın karşılığını görmüş müdür ? Ne yazık kisonuç hiç de içaçıcı değildir. Biz bu anlayışla nereye varırız bilmem ama yaren kültüründen mahrum ve selam almayan kimselere daha ne kadar nefes tüketeceğiz bilemiyorum.
Ben de selamlaşmayı severim. Bu konuda ilk adımı atarım. Ancak bir kimse bir kez duymazlıktan gelmiş, bir kez de görmezlikten gelmişse kara listeme yazmayı da bilirim. Bu yanağıma vurana gel öbürüne de vur diyemem. Yarenler de oynanan 'arı' oyununda olduğu gibi kendimi korumaya alırım, hatta yeri geldiğinde canımı acıtan da aynı karşılığı alır.
Yarenlerde oynanan ve eğlence olarak görülen her oyun bir yaşam kuralıdır. Tarlanın sınır taşlarının bir oraya bir buraya yuvarlanarak tarla sınırlarının yeniden çizilmesi dünyamızda süregelen savaşlarda güçlü olanın haklı olduğunu ortaya koyan bir oyundur.
Oturup kalkmasını bilmeyen, büyüğünü saymayan ve küçüğünü sevmeyen bir kuşağın yetişmesinde yaren geleneğimizin okullarda etik dersi olarak verilmesini ve yaren okullarında aynı izcilik benzeri kurslarla bu kültürümüzün tanıtılmasını , hatta gençlere sevdirmek için modern bir koreografi ile özüne dokunulmadan süre olarak 20-30 dakikayı geçmeyen bir gösteri ile hem Türkiye ve hem de dünyaya tanıtabileceğimizi ümit ediyorum. Bu konuda üniversitelerimizin ilgili bölümlerinin çalışmalar yapması ve bir tiyatro- dans grubunun oluşturulması için değerli öğretim üyelerini, Sayın Valimiz ve Belediye Başkanlarımız'dan rica ediyorum.
Bu konuda biz de bildiğimiz kadar önerilerimizi yerine getireceğiz. İyi bir senaryo mizanseni, otantik müziği, yaşlısı ve genci ile bu önerimi siz değerli hemşehrilerimin dikkate alarak Çankırı'nın tanıtımı için ne yapmalıyız ? sorusuna yanıtı vermiş oluruz. Müzik ve folklorun dili dünya dilidir. Herkes anlar.
Bu düşüncemi kaç yıldır yazmaya cesaret edememiştim. Çünkü özel tv lere çıkan dondurmacı kyafeti ile bir iki oyun ile yaren kültürümüzü ayaklar altına alanlara tepkim olduğu için sustum.
Bu yıl Cannes' da En iyi rejisör ödülünü alan Sayın Ceylan'ın konuşmasında değindiği sözü bir kelimesini değitrerek aktarıyorum.
'Yalnız, güzel ve garip Çankırı'(lı)m'*
Selam, sevgi ve saygı ile..
* Bundan onbeş- yirmi yıl öncesinde Belçika'da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Alevi Kültür ile ilgili bir tiyatro-dans gösterisini izlemiştik.
Bence Avrupa'ya gelen ilk Anadolu Ateşi bu grupta yer alan öğrencilerdi.
|