Serpil ÖZKAN röportajı

Çocukluğumdan beri tanıdığım aynı mahallede komşuluk yaptığımız Şükran Teyzemi ziyaret etmek istediğimi kızlarından arkadaşım Fatma’ya söylediğimde çok memnun oldu, bağlantıyı kurdu. En son pandemiden 2-3 yıl önce arkadaş grubu ile ziyaret ettiğimiz Şükran Teyzeme bu sefer gittiğimde ortak anılarımız, mahalle derken sohbeti koyulaştırdık. Bize eşlik eden bana samimiyetle yardımcı olan, çok güzel ağırlayan kızları Berrin ve Ayşegül’e çok teşekkür ediyor, Şükran Teyzeme sağlıklı günler diliyorum. S.Özkan

ŞÜKRAN COSKAR
1932 doğumlu
Anne adı Ayşe Us
Lakabı Zincirciler
Baba adı Talat Us
Lakabı Armutçular (avlularında çok armut ağacı olduğu için)
Kardeşi Mehmet Us Öğretmen
…
Babam Ahıska Türklerindenmiş. İki erkek kardeşlermiş, dedesi Çankırı’ya gelmiş kendini yetiştirmiş, Büyük Camiye Hoca olmuş sonra Kâbe’ye gidince Hacı Lütfullah Efendi diye anılmış, mütevelli olmuş. Kendini çok iyi yetiştirdiği için ders de verirmiş, çok tutulan bir hoca olduğu için zamanın gayrimüslim ailelerinden de gelen olurmuş. Ellerinde bir ip getirip dedesine buna düğüm atıver hastamız var iyileşsin, oku diye bırakırlarmış.
Anneannesi de çok muzipmiş, ölsünler diye niyetlenirmiş, ertesi gün teşekküre gelirlermiş Hoca Efendi sağ olsun hastamız iyileşti diye…
Diğer kardeşi Muammer Obuz Konya’da yerleşmiş, bir oğlu olmuş, ilerleyen senelerde de mebus olmuş. Seneler sonra bir akrabaları müfettiş olarak dedesi çalışırken gelmiş öyle haberleri olmuş birbirlerinden.
Amcası Çanakkale Harbi’nde kalmış. Babası buranın ortaokulunu bitirmiş, bir at vermişler. Mühimmatçı olarak görev yapmış. Afyon Kocatepe taraflarında telefonculuk yapmış.
Babam savaş sırasında bir gün çok acıkmış, tepede aluç ağacı görmüş tam ulaşıp koparacağı zaman düşmanlar bombalamış ağaç ile birlikte aşağıya yuvarlanmış, kurtulmuş.
Bir tane de dayım vardı. İki kız bir erkeklerdi. Dayım da Medresede okuyormuş, savaş zamanı askere gideceksin demişler, çok iyi okuyormuş kitap filan yazmış ismi Ahmetti. Para verelim gitmesin demişler ama olmaz deniliyor. Yola çıkıyor ertesi gün tamam parasını ödeyin demişler ama dayım yolda çoktan. Ulaşım şimdiki gibi değil haberleşemiyorlar. Sarıkamış Cephesi’nde donarak şehit olanlardan birisi de dayım o yüzden akraba az bizde .
Ben Alacamescit Camisi’nin bitişiğindeki evde büyüdüm. Komşularımız; arkada Elifler, önümüzde Hacı Ömerler, Müzeyyen Halagil, Haticegil (Hayati Tuna’nın eşi, Mustafa Uğur’un kızı) vardı. Halk Sineması vardı. Babam kız olduğum için müsaade etmezdi. Müzeyyen Halaya rica ederdi hep beraber giderdik.

Sabahat Ersunanla kardeşliktik. Annesi hocaydı, bize okudu kardeşlik olduk. Bizim ev bayır yukarı çıkıyordu, onlarınki aşağıda. Babası Osman Efendi müteahhitti. Belediyeye yollar köprüler yapardı. Kendisi Ilgaz’lıydı.
Aşağı bozan…
Yukarı bozan…
Çık yukarıya uzan …
Diye ondan öğrendiğim tekerlemeyi yıllar sonra Ilgazlı bir komşuma söyleyince nereden öğrendin diye hayret etmişti. Bizi arabasıyla Ilgaz’a doğru da götürürdü. Kızı Sabahat Emir Süleymanlara gelin gitti.
Babam sıkmazdı, güzel çocukluk geçirdim. Tatillerde o yıllarda oynanan oyunları oynardık, birbirimize giderdik. Kar yağınca tahta çantam vardı üstüne biner yokuş aşağı kayardım.
Babam pirohi (iri hamur) çok severdi. Annem yapınca Mustafa Uğurları (Hatice Tuna’nın babası) çağırırdı. Çok samimiydik, babam pirohiyi tek yemezdi. Annem ayvalı et yemeği yapardı. Babam bayramlarda ekseriya kadayıf yaptırırdı. Annem oklavaya açılmış hamurları sarar, yanımızda biriktirdi. Azıcık kuruyunca bıçakla keserdik. Özel sacayağımız vardı, annem kendi pişirirdi. Siniyi çevire çevire altüst getirerek pişirirdi bademli kadayıfı. Sonra fırın yapıldı mahalleye. Su böreği, tatlılar, kadayıfları oraya götürüp pişirirdik. Kendim de hoşmerimi çok güzel yaparım artık elimi kızım Ayşegül’ün aldı.
İlkokulu Güneş Okulunda okudum. Ortaokulu Taş Bina da okudum. Hatırladığım; Naciye Kıpçak coğrafya öğretmenim, Matematik öğretmenim Diyarbakırlıydı, çok sinirliydi hata kabul etmezdi. Bilemeyince
“Ti lanet olmasın da babanın iki dişi birden dökülsün” derdi. Çolaktı, öbür koluyla tutarak bir de tokat atardı. Ağlarsan da git ananın evinde ağla derdi.

Fransızca öğretmenimiz Avni Aktandı, (özel bir ilgisi varmış ki yıllar sonra öğrendiği şarkıyı bizle paylaştı Şükran Teyzem). Kız Meslek Lisesi özel sınıfta okudum, dikiş, nakış, el işi öğrendik. Öğretmen Okuluna puanım tuttu, müfettişin kızını gönderdiler torpille. İkinci dönemde Şükran hadi açık var dediler ama ben sınıfıma alıştım diye gitmedim.
Okula giderken arkadaşım Nermin’e (Kolağasılar) uğrardım. Çamaşırhaneyi onlara gidip gelirken kapıdan bakarak görürdüm. Arkadaşım Nermin Solakoğlu birkaç yıl evvel gelmiş, Kırkevlerin orada birisine haber yollamış gidemedim. O sırada çok rahatsızlığım vardı, tedavi oluyordum, üzüldüm görüşemedik.

Tren yolunun başındaki ev, Demir Kapılı Hatice Halamın eviydi. Onlara gidince kızı Sevimle oynar, pencereden trenleri seyreder vagonları sayardım, onların da evi selden zarar görmüştü.
Hatice Halamın oğlu icra memuruydu. Çerkeş’e tayinleri çıktı. O büyük depremde yukarı katta Hüseyin Ağabeyim, aşağıda halam ve iki çocuğu (bir oğlan bir kız) varmış. Allah’tan bir şey olmamış.
Zincircioğlu Konağına giderdik gelin kayınvalide otururlardı. Yazları İstanbul’a giderlerdi.
Teyzemin iki kızı bir oğlu vardı onları okutmak için Ankara’ya gittiler. Bir kızı Zehra Ablam ilkokul öğretmeni, Zübeyde Ablam ortaokulu öğretmeniydi. Eşi de Cebeci Ortaokulu müdürüydü. Ankara’ya gittiğimizde okulun terası vardı orada otururduk. Çubuk Barajı’na götürürdü, kayığa bindirirdi. Önce korkar ağlardım sonra hoşuma gidince kayıkçı derdi ki “Hadi şimdi de ağla” sonra Mersin’e tayinleri çıktı bize sepetle portakal gönderirlerdi. Çocukluğum güzel geçti ağabeyimle de iyi geçinirdik .
Avlumuzda dut ağacı vardı. Bir elime ekmek, bir elime peynir alıp ağacın tepesinde yerdim. Annemler bir şey lazım olunca beni aradıklarında oradan ses verirdim, bir yerime bir şey olacak diye korkarlardı hafif kızarlardı.
Babam tahsildardı. Daha önceleri Çankırı’nın köylerinin vergilerini toplardı. Emekliliğine yakın Özel İdareye geldi, oradan emekli oldu.
Liseyi bitirdikten sonra Sinemacı Hilmi (Fazilet’in eşi) ailece görüşüyorduk, imtihan var gir dedi yok kazanamam dedim, teşvik etti girdim kazandım. O sırada ağabeyim okulu yeni bitirdi, yanında annemi götürdü. Ben de babamı yalnız bırakmak istemedim, gitmedim.

Arkadaşlarım Munise Yüksek, Nermin Solakoğlu, Gülşen (babaları fotoğrafçı Kara Şükrü) çalışanlar oldu.
(İçinde ukde kaldı mı? çalışmamak dedim,kalmadı dedi. Belki de yılların verdiği yorgunluk, sıkıntılar ona bu hevesini unutturdu.
Halbuki o yıllarda liseyi okuyan elle gösteriliyordu. Ortaokulda 10 kızdık diyor.
Ben mahalleden hatırlıyorum. Çocuklar ödevini yaptırmaya Şükran Teyzeye giderdi. Mahallenin en tahsilli bayanıydı. Matematiği iyiydi. Kısmet olmayınca olmuyor bazı şeyler.)
Dikiş dikerdim. Arzu edenlerin, kendimin,çocuklarımın müsamere kıyafetlerini hep kendim diktim.

Okul bitti, görücüler gelmeye başladı. Genelde subaylar istiyordu ama annemler gurbete götürür diye sıcak bakmadılar.
Eşimin ailesi esnaf ailesiydi, benim yetişme tarzımla onlar çok farklıydı, kültür farkı da vardı. Ben istemedim ama nasipmiş. Biz memur ailesiydik. Kendi yiyeceğimizi pişiren, telaşesiz, arada vergi ödemeye gelen misafirleri olan ki onlara da babam kahve yaptırırdı. Baba para ödemeye gelmişler derdim olsun kızım misafir derdi. O yüzden en vazgeçemediğim, çocukluğumdan beri tutkumdur kahve içmek dedi. (O sırada bizim de kahvelerimiz geldi). Evlendiğimde çeyizime bakmaya gelen komşulara kahve ikram ettim de komşular;
“Gelin geldi, fincanlarda doldu” demiş. Kayınvalidem yarım koyarmış kahveyi fincanlara.
Babam öyle güzel çeyiz verdi ki konsol, sehpa, 2 koltuk. O yıllarda nadir evlerde vardı ve öyle çeyiz yapan yoktu. Kız Meslekli olduğum için el işlerim, örtülerim çok güzeldi. Mahalle merak edip çeyizime bakmaya geldi.
(O eşyalar Şükran Teyzemin evinin başköşesinde. Koltuklarının yüzü değişmiş ama hayatının şahitleri kendisine salonda eşlik ediyor kızlarıyla.)
Avlulu, mazbut bir evden 3 katlı konağa gelin oldum ama iş çok… Çemenler karılıyor, sucuklar, pastırmalar yapılıyor, dükkâna yetiştiriliyor. Zor uyum sağladım.
Evde kayınbirader, kayınvalide, kayınpeder, kayınvalidenin annesi Afife Nene vardı. Onun da en alt katta odası vardı, yemek yerken çağırırdım, beni çok severdi, ben de onu. Kayınpederimle sucuk doldururduk. Kemikli etler sıyrılır, pastırmalar hazırlanır, sucuklar yoğurulur, kıyma makinesinde kayınpederim doldurur ben ağzından sucuğu doldurup bağlardım. Yanımızdaki tablaya biriktirirdik. Tahta sandıklar şeklindeki kaplara çemenler konur, pastırmalar yatırılır, doldurulan sucuklar yukarıya asılır kurusun diye. 3 sene sonra kaynım evlendi. Rabia Eltim geldi, birlik durduk. En üstte eltim orta katta ben vardım. Mutfak bizim kattaydı. O konakta her ay yaren yenirdi. Yıllar sonra TRT o konakta çekim yaptı.
Büyük kızım Berrin 4 yaşında Fatma da bebekken ani bir kararla eşim İhsan Coşkar ayrı eve çıkmaya karar verdi. Mimar Sinan Mahallesi’nde Kahveci Toruşların 3 katlı evini aldık. Evciler vardı, babamla akrabalığı vardı, çekinmeden gider gelirdik. Gelini Firdevs ile iyi anlaştık. Hafize Hanım Teyze hep gelin gidin derdi.

Durumumuz iyiydi, eşim iyi esnaftı, ileri görüşlüydü. Askeriye ile ilişkisi iyiydi. Mala gidince subay hanımları listelerle sipariş verir, yufka getirtirlerdi. Çankırı’da yufkacı yoktu o yıllarda. Mahallemizde ilk araba bizimdi. Kendi kullandığımız bir de taksiye verdiğimiz Chevroletimiz vardı. Ziraat Bankasının arkasındaki taksi durağındaydı. İskiliplerin Mehmet filan kullandı. Çocukları hafta sonu arabayla gezdirir, dondurma bahçesine götürürdü.
İlk televizyonu da mahalleye biz aldık. Cumartesi günü çocuk programı vardı, çocuklar gözlerdi. Kapıyı açar hadi çocuklar gelin derdi avluya televizyonu kurardı. (Ben de mahalleyi anlattığım yazımda bahsetmiştim, anılarımı anlatırken)
Bu evde ikiz kızlarım oldu. Ayşegül, Zerrin 2 yaşındalarken babalarını daha tanıyamadan eşim vefat etti, hayat zorlaştı benim için. Ben hiç alışveriş yapmıyordum . Eşim hep kendi alırdı beni çok dışarı çıkartmazdı. Pazara da alıştım. Komşularım sağ olsun çok yardımcı oldular. Çarşamba günü olunca Münüre Abla, Hayriye Abla seslenirler pazara giderdik. Komşuluk ilişkileri o yıllarda çok iyiydi. Çocuklarımla ilişkilerim iyi, ikizler çok küçük yaşta olmalarına rağmen üzmedi. 4’ünün de babaya ihtiyaçları olduğu yaştı. Hem anne hem baba olmaya çalıştım. İkizimin biri Zerrin de oğlu 6 yaşındayken eşi vefat etti, o da benim kaderimi yaşadı.
Ev gözümün önüne geldi. Girişteki mağaza denilen yerde Şükran Teyzemin çemen kardığı günler aklıma geldi, herhalde onun kokusu mu burnumu sızlattı, yoksa anılar mı?
Sağlıklı günler diliyorum Şükran Teyzem.
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN🙋💐
2/10/2021
Çankırı Tarihine Tanık Şükran COŞKAR 13 Ağustos 2023 tarihinde vefat etmiştir. Mekanı cennet olsun.
Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın