
Gülşen Ablamın adını verip randevuyu ayarlayan Ayşegül Coşkar ve ablası Berrin’le evine giderken haliyle biraz tedirgindim. Annesi Emine Hanım Teyze ile Buğday Pazarı Mahallesi’nden tanışıyorduk, gidip gelmişliğimiz vardı. Ablamla ilk defa karşılaşacaktım.Buyur edildik, kolonyalarımızı aldık. Hal hatır soruldu. Oldukça büyük olan evinin yine geniş mutfağına davet etti yemek ikram etmek için ne kadar mahcup olduğumu tahmin edersiniz.
” Buyur kızım dedi benim arkamdan yemek ikram edecek kimsem yok, ben hayattayken misafirlerime elimden geldiğince yedirmek içirmek istiyorum.” dedi.
Tutmaç çorbası, yeşil fasulye kavurması, bulgur pilavı, tavuk, salata, un helvası.. Çorbaya başlarkenki tedirginliğim helvaya gelince 40 yıllık ahbap havasına döndü. Bunda ablamın ve benim az konuşmamızın etkisi var tabii. 😀Çay kahve bahane, sohbet şahane diyerek bu sohbeti sizlere aktarmama vesile olan Ayşegül, Berrin Coşkar kardeşime bizi çok güzel ağırlayan Gülşen ablama teşekkür ediyorum.
Serpil Özkan
GÜLŞEN ERDOĞAN
Anne adı: Emine Başoğlu
Lakabı: İnceli Ethem Çavuş
Baba adı :Mustafa Başoğlu
Lakabı: Karaşahanlar
Kardeşleri: Şadan, İsmail
Doğum yılı:1946
Doğum yeri: Çankırı
1946 yılında Akkız çalısının orada doğmuşum. Babam Adliyede memur, annem ev hanımıydı. Annem dikiş diker, aplike, delik işi, nakış yapardı, taç verirdi.
İlkokulu Semiha Gürbüz öğretmen de okudum. Akşam Kız Sanat Okuluna kurslara gittim. Dikiş, nakış, çiçek, iğne oyası..

Annem babamla ilişkilerim iyiydi. Babam tek kız diye üzerime çok düşerdi. Okumayı çok istedim. Büyük ağabeyim okutmadı. Öğretmen olmayı çok istiyordum. Ağabeyim “el evine gidecek ne gereği var ?”diye düşünüyordu o zihniyetteydi. Halbuki ailemin okutmak için maddi olarak durumu da iyiydi. Arkadaşlarımdan Gülşen Toruşla aynı sınıftaydık, öğretmen oldu. Semiha vardı ,Ayşe vardı onlar okudular. Şimdiki zaman anlayışı çok iyi kızların kolunda altın bilezik olsun deniliyor. Yıllardır içimden gitmeyen ukte olarak kaldı okuyamamak .

Yukarı havuzun orada çocukken arkadaşım Bilgi vardı .Çok samimiydik, hala birbirimizi ararız her cuma beni arar,vefalıdır. Büyük selde çocuktum. Bacası tüterek selde giden evi hatırlıyorum. Teyzemin kızı ile ağabeyim evlendi. Ben İlk okulu bitirdim. Akşam Sanata gidiyorum. Gelinimizin ağabeyi (teyzemin oğlu) öğretmen, askerliğini astsubay olarak yaptı. Teyzem beni çok severdi, içinden hep geçirirmiş. Zeki ye bu kızı alayım diye babaannem nenem pek istememişler. Teyzem vefat edince kayınpederin vasiyeti var diye beni nişanladılar.
Ağabeyimlerden bir buçuk yıl sonra 1960’da nişanlandık, 62 de evlendik. Çok küçüktüm, nişanlandık ama hiç birbirimizle konuşmadan. Akşam misafirliğe gelirler çay, kahve içilir, oturulur. biz hiç konuşmayız, o yıllarda öyleydi konuşmak ayıp sayılırdı.
Evlendik evliliğimiz iyiydi. Kaynım Zekai’yi annesiz kaldı diye yanımıza aldık. Gittiğimiz köylere onu da götürdük, okuttuk, büyüttük. 7 yıl Çivi köyünde, Ildızım da Çankırı’da 12 yıl durduk.

Eşim Zeki Erdoğan ilkokul öğretmeniydi, üniversite sınavına girdi okudu, Almancasını ilerletti. Almanya ya gittik. Bir kız çocuğu evlat edindik. Ben de çalıştım. Almanya yıllarında işçiler çok ezilmiş biz memur olduğumuz için bu sıkıntıları yaşamadık.

Yorgan firmasında çalıştım, kuş tüyü yorganlar dikilirdi. Türkiye’de başlangıç yapaymışım emekli olur muşum o hakkımı da kaybettim, emekli olamadım.

Karslı bir arkadaşım vardı övülecek bir şey olunca kırk bir buçuk kere maşallah derdi. Ben de buçuk ne oluyor deyince buçuk olmazsa maşallah geçmez derdi. Almanya’ya gittiğimiz ilk yıllarda Zeki Bey’in müdürünün 80 yaş kutlaması varmış. Herkes bir becerisini sunarmış adetleri öyleymiş, biz de eşimle çalar söylerdik. Geldi bana “ben çalayım sen de bir ilahi oku” dedi.” nasıl okuyayım heyecanlanırım” dedim. Hem ben Türkçe söyleyince nasıl anlayacaklar diye tereddüt ederken eşimin teşvikiyle o çaldı ben de Hu Allah Hu Allah ilahisini okudum. Tercüman vardı o çeviriyordu dedi ki çok feyz aldılar, çok etkilendiler, teşekkür ediyorlar. Mayn good diyerek.

Annem babam kardeşlerim Almanya’da en çok özlediklerim. Annem ağlayarak uğurladı, babam ben Almanya’dayken vefat etti. Her yaz gelirdik, gelirken elbiselik kumaş getirirdim anneme, kayınvalideme, yenge me,Saffetlerin Hacer Yengeye, Afife Anneme de uğrardım, bizi hep yemeğe çağırırdı .Hem kumaşı getirirdim, hem de dikerdim. Eşim de “vakit kaybediyorsun biraz da gezelim” isterdi. Steyşin arabamız vardı Almanya’da. Ben de kullanıyordum sonra fiyat Skoda aldı yüksek beni kullanamasın diye.
12yıl kaldığımız Almanya dönüşü eşim İzmir’e yerleşelim dedi. Daha önce oraya yerleşen Almanya’dan arkadaşlarımız bize de yazlık aldılar orada da güzel günlerimiz oldu. Birlikte piknikler yapar, denize beraber giderdik. evlerde yiyecekler hazırlanır, termoslara çaylar demlenir, konurdu muhabbetli güzel günlerimiz oldu.
Annem rahatsızlandı, felç geldi, bakmak için Çankırı’ya geldim. Tuttuğumuz ev küçüktü annem, ben, eşim, kızımıza dar geldi. Şimdiki durduğum yeri aldı, annem vefat etti. Büyüttüğümüz kızımız istemediğimiz bir evlilik yaptı, bizi üzdü. Eşim 14 yıl önce vefat etti. Kızla da beklediğim, umduğum anne kız ilişkisini yaşayamadık, mesafeliyiz .
Allah tarafından şifacı yönüm var ve bu yönümü geliştirmek için hacamat kursuna gittim. Oradada Kars’ lı bir arkadaştan da tuz masajı öğrendim. İyotlu tuzla masaj yapıyorum, nazar için.
Nazar herkeste var kimini mezara götürür. Siğil, egzama, kurdeşen, göbek düşmesi tedavisi yapıyorum, taç kiralıyorum.
(Gülşen Ablam söylemek istemese de bunların geliriyle de çocuk okutuyor. 15. çocuğu okutuyor.Sofrası,eli açık. Prensipli disiplinli bir karakteri var, sabah ondan önce kimseyi aramıyor ve kendisinide bilenler aramıyormuş.)

Bir gün 8.30 da telefon çaldı “eyvah biri vefat etti herhalde” dedim o gün anneler günü ayın dokuzuna denk gelmiş. Hem de doğum günüm. Çocuklar “Hacı Anne anneler günün kutlu olsun’ diye aramışlar, nasıl duygulandım onlar bana anne dedikçe çok duygulanıyorum ağlıyorum mutlu oluyorum .
Almanya’dan geldiğimde arkadaşlarımdan hepsini bulamadım, yeni bir çevre edindim. Mualla Eskibörekçi’ leri buldum. Perihan Hoca ile Mualla’yı ben yıkadım. cenazesinde.Güler Şentürklerle görüşüyorduk, eşi yeni vefat etti. Onun da yerini okumak nasip oldu.
Ben Cumhuriyetçiyim. Atatürk’ün çocuğu yok ama hepimiz onun çocuklarıyız. Bazen dua ederken hocalar Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını duaya katmıyorlar. Çok canım sıkılıyor, üzülüyorum. Bu vatanı onlar emanet etti bize.
Ben uzun yıllar yurtdışında, şehir dışında kalsamda Çankırı’nın adetlerini unutmadım, ne de olsa okuyucu Karaşahanın torunuyum. Adetleri, gelenekleri en iyi bilen, uygulayan ailenin ferdiyim.
Nenemin annesi olan Karaşahan ninenin dişleri yoktu, damakları diş olmuş. Babam helvayı alır getirince ekmeğine helva sarardı, çok severdi. Nenem Atatürk’le yemek yemiş Atatürk atıyla maiyet ile gelmiş. Nenemin boğazında ur vardı. Atatürk sormuş
Nene orada ne var? diye Altın çıkısı var oğlum demiş.

Çankırı’ya geldiğimde her şeyin değiştiğini gördüm, arkadaşlarımı bulmakta nasıl zorlandıysam adetler ve geleneklerdede zorlandım. Bayram ikramları bile değişmiş.
Bayramlar çok güzeldi, tepsilerle baklavalar yapılırdı. Şimdilerde sarma moda olmuş. Adetler şehre yeni gelenlerin adetleri ile yer değiştirmiş, artık yeni adetler beklenti haline gelmiş. Benim çocukluğumdan beri bildiğim kolonya, şeker, baklava ikramı gün gezmesi gibi sarma, pasta, börek ile yer değiştirmiş. Ben de bocalıyorum. Halamın kızı ile bayramda konuştuk, çok istiyorsan küçük dolma biber al onu doldur dedi. Ben de ben istemiyorum ki gelenin gözü arıyor, kendimi mecbur gibi hissediyorum dedim.

Düğünler değişti, davul, zurna kıyafetler hiç Çankırı düğünü gibi değil. Öğretmen Tahir Selena’yın kardeşi Saime Hoca’nın kızı Gülay var, küçükken beraber oynardık o benden büyüktü. Şimdilerde de karşılıklı oturuyoruz, birbirimize kahveye gidiyoruz. Beni sık sık çağırır.
“Çağrılan yere erinme Çağrılmayan yere görünme derler.”
Davete icabet ederim, sık sık yan yana geliriz.
(Gülşen Abla artan kumaş parçalarını değerlendiriyor, yatak örtüleri yapıyor, ayakkabı çantaları dikiyor ve onları hediye ediyor hediyeleşmeyi çok seviyor. Evinin her köşesini değişik köşe haline getirmiş. Odasının birinde namaz köşesi var, raflarında kitapları namaz örtüleri var, namaz kıldığı, Kur’an okuduğu yeri var. Tesbih koleksiyonu var her şeyi itina ile yapıyor, kilerindeki kavanozlara bayıldım hepsi aynı boyda aynı hizada, mutfak dolapları da öyle. Evinin işini kendisi yapabiliyor bir tek camları silmek için yardımcı çağırıyormuş) ve diyor ki;
her gün dua ediyorum Allah’a şükür Rabbim kimsenin gözünü gözletme diye,bana bakacak hiç kimsem yok, kimsem kalmadı.
Her şeyin değiştiği gibi herkeste dünyasını değiştirecek. Benim de arkamdan şu şiirim okunsun ilahi defterimin arasında kimin eline geçecek önce bilemiyorum.
İsmim fani olmadım daima payidar
Tasvirim bulunsun bari siz de yadigar
Belki felek mahvederse ismimi
Takdim ediyorum işte size resmimi
Aksi rüya aksi ten
İşte resmim işte ben
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
16/ 10 /2021
Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın