YORGUN ÖLÜMSÜZ EŞEK

Kara, kuru haline çok yakışan, son yıllardaki yoldaşı İbraam’ın “Kavruk” diye çağırdığı, Tuz mağarasında iki yüz yıldır bir türlü ölmeyen, bu gidişle de ölmeyecek bir eşek vardı.
Her eşeğin belli bir ömrü var, ama Kavruk’a yaşadığı şehrin ileri gelenleri, yöneticileri ona ölümsüzlük bahşetmiş olmalı.
Uzun bir süre boyunca bundan, bu ölümsüzlüğünden pek şikayetçi olmadı.
Kavruk, son zamanlarda eskisi kadar mutlu değil bu halinden. Camekanın içinde hiç kımıldamadan durup, selfi yapanlarla fotoğraf çektirmekten canı çok sıkılıyor. Bildiğiniz gibi değil pek çok sıkılıyor.
Arkadaşlarının bir bir öldüğünü gördü çünkü; kimler gitmedi ki, Ünür’ün küfürbaz boz eşeği, Kavra’nın kibar eşeği, şehirden her gün, ha babam tatlı su taşıyan Boyalca’nın çilekeş eşeği, yediği yonca önünde, yemediği arpa ardında pehlivan görünümlü, Şeer Eşeği, “ekine giren”, yaren ağaların tekerlemelerin deki “bez yüklü, beş boz eşek” bile, hepsi bir bir gitti.
İbraam da emekli olmuş, oysa İbraam kadrolu bile değildi. Dostlarının bir bir gidişinden sonra, kederinden üzüntüsünden yemeden içmeden kesildi, kadit gibi oldu. Payandalarla ayakta zor duruyor.
Oysa, şaşalı günlerinde öyle miydi? İbraam ile az mı tuz taşımışlardı Tuzcular Arastasına. Yüz kilo, iki yüz kilo kaya tuzuna bana mısın demezdi. Acı Çay’dan geçerken yükü hafifletmek için boğazına kadar suya girerdi. Acı çayda feraset ne arasın.
Kadrosu Özel İdare de idi, bir  ara Ankara’da bir müzeye tayini çıktı. Müzede tek başınaydı, yeni arkadaşlar edinememiş, Ankara’nın bürokratik havası kalbine ağır gelmişti. Burada onu pek meğersimiyorlar, köylü diye aşağılıyorlardı.
Şehirde Abalı’nın Hanında tanıştığı arkadaşlarının hepsi ölmüştü. Merzifonlu, Boyalcalı, Ünürlü, Kavralı, Yeniceköylü, Gürmeçli hepsi göçüp gitti. İmaret de güzellerin yolunda tanıştığı Pehlivan kesimli şeer eşeği bile ölmüş, İbraam ziyarete geldiği günlerden birinde vermişti acı haberi.
Gövdesi ağırlaştı, kalbi ağırlaştı, sırtındaki çul, çaput bile ağır geliyordu artık. Onun bu haline acıyan yetkililer,  ona camdan bir lahit yaptırarak, doğduğu büyüdüğü yere geri yolladılar.
Kimse onun ölümsüzlüğünü, çektiği tarif edilmez sıkıntıları, kalbinin ağrısını umursamıyordu. Mağarada vali marifeti ile verilen piyano resitalleri, tuzdan yapılan heykeller, arkadaşlık yapsın diye camekanının yanına konan ölü tavşan, ölü yılan bile onu teselli etmiyordu. Yaşamaktan, nefes almaktan, görmekten, bilmekten usandı. Artık çoktan beri hak ettiğine inandığı eşeklerin cennetine gitmek istiyordu.
Lütfen bu son arzusunu yerine getirin, affedin, özgürlüğüne kavuşturun, çok arzuladığı cennetine gitmesine yardım edin.
Yetkililerden, ileri gelenlerden ricamız; yorgunu yokuşa sürmeyin.

Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın