BAŞAĞA İLHAN KÖPRÜLÜ
Serpil ÖZKAN röportajı
Aklım erdi ereli tanıdığım Pirinç pazarından dükkân komşumuz İlhan Köprülü Amca ile bir merhabam bile yoktu. Eşim kendisine röportajdan bahsedince çok sevinmiş. Dükkânda gerçekleştirdiğimiz röportajda İlhan Amca ara ara ağladı, o kadar duygusal olduğunu bilmiyordum. Bu sohbeti sizlere ulaştırmama vesile olan eşim Bekir Özkan’a ve İlhan Köprülü Amcama teşekkür ediyor, sağlıklı günler diliyorum. Serpil Özkan
İLHAN KÖPRÜLÜ (1)
Anne adı Hatice Köprülü
Lakabı Mecitler
Baba adı Mehmet Köprülü
Lakabı Ekeler
Doğum tarihi 1936 (nüfusta 1938 )
Kardeşleri İhsan, Aliye, Leftare
Karatekin mahallesi, Şeyh Osman sokak 1050 metrekare çok büyük avlulu bütün mahallenin düğünlerinin, sünnetlerinin olduğu bir evde doğdum.
Damlamca da 38 kere sağdıç oldum. Annem meraklıydı böyle şeylere giyinir kuşanır, damatların yanında gezerdim.
Cumhuriyet İlkokulu’nda okudum. Öğretmenim Saime Dölendi, eşi Şükrü Dölen ortaokulda müzik öğretmeniydi. Babam ilkokulu zor bitirtti. 850 talebenin içinde 5. Sınıfta birinciydim. Öğretmenim dükkâna geldi babama oğlunu okut diye. Babam
“Şu vaziyetime bak nasıl okutayım?” diye tersledi. Ertesi gün kocasını gönderdi ama babam Nuh dedi peygamber demedi. Subaylıkta merakım çoktu. Bu hayatta okumakta çok merakım kaldı, içimde ukte kaldı. Benim emsallerim general oldu. Gürsel Gündüz öğretmen çocuğuydu general oldu. Yaşıtlarıma göre yiğittim, güçlüydüm. Akşama kadar gölük çeker, sırtımda çuvalla bakır kapları alır Damlamcaya taşırdım. Annem gece yıkar, ben gönü çeker sabah getirirdim.
Anamın yüzünde suçiçeğinden iz kalmış, Çil Hatça derlerdi. Çok becerikli, güçlü, kuvvetliydi. Annem iki kız bir oğlan kardeşler biri Kembağlı Raşitde, biri de babamda. Bir gün çaya sel gelmiş. Kembağlı Raşitle bahçelerimiz karşılıklı. Arada çay var, karşıya geçeceğiz. Babam hadi çilli avrat dedi. Anam entarinin uçlarını beline soktu. Babamı sırtına beni de kucağına aldı. Çaydan geçirdi çaprazına yürüdü, düz yürürsen sel götürmüş öyle kuvvetliydi becerikli idi.
Düğün bayram baklavalarını açardı. Elinden uçanla kaçan anca kurtulurdu.
İki buçuk kuruşa bakırcılık öğrenmek için çıraklık yaptım. Helva ekmeğe param yetmezdi. Ustaya babam beş kuruş daha ver dedi vermedi. Ekmekçi Şükrü’den ekmek alırdım, beyaz kaymak gibi bir şey sürerlerdi arasına yerdim. Usta bir gün kulaklarımdan tuttu kaldırdı, kanadıda. Hiç sesim çıkmadı. Babam bir takım elbise yaptırdı. 7 gün ben 7 gün amcamın oğlu giyerdi. Ayağımızda katır kundurası, altı kabara. Ayağımızı kanatırdı da sevinerek giyinirdik. Çok çalıştım. 5-6 gün ayağımdan ayakkabımı çıkmadığını biliyorum.
Babam kazandığı parayı anama verirdi gece sayarlar, demet yaparlar, bir düz bir yatay şeklinde tahta bir kutuya yerleştirirlerdi. Çocukluk işte. 10 tane 10 liralık 3 balyadan birer tane aldım. İmzalı şeker kâğıdı çıkarsa top veriyorlardı. Şekerci Latife bir 10 luk verdim, bozdu. Büyük para herkes bozamıyordu. İkinciyi de verdim bekliyorum parayı versin diye. Hadi parayı ver diyorum verdim ya diyor ikinciyi vermedin dedim. Oğlu Mustafa vardı lan şunun babasına bir sor 2 onluk vermiş mi deyince pır kaçtım. Para kaldı orada. Akşam annemgil parayı sayıyor, oğlan uyuyor mu diyor babam annem de uyuyor diyor.
” Kız bu para eksik sen mi aldın?” deyince annem yok diyor. Eyvah oğlan aldı diyorlar.
Annem “aman aklı çıkar şimdi uyuyor “diyor. Ben tilki uykusundayım. Sabah oldu beni bir dövdüler ki altı ay yattım hastanede kaç dikiş var patladı her yerim.
Dr Ruhi Bey vardı. Babamgil eşekten düştü dediler ama bu eşek işi değil dövmüşünüz dedi anam da onlara ev işine yardıma giderdi hatıra şikâyet etmedi. 10 lirayı şekerciye 10 lirayı anama kaptırdım, on lirayla top aldım ama ..
1949’da ilk mektebi bitirdim. Pirinç pazarındaki bu dükkânı aldık 70 liraya. 35 lira ödedik 35 lira ödemek için pazarlara giderdik. O zamanlar buralar çok pahalıydı o parayla 2-3 ev alınırdı. Bütün ilçeleri dolaşırdım. Bir gün Şabanözüne gittim. Bakır kazanları, tencereleri, kapları dizdim iki dükkân boyu kadar yere. Bir baktım bez bir çıkın. Açtım bir tomar para. Hemen bir tencerenin içine koydum. Kalbim pır pır ediyor. Tellal bağırıyor Yakalı Hasan Amca 25 bin 500 lira kaybetmiş. Ziraat Bankası’ndan çekmiş. Altı yedi köyün parası 5500 lirası bulana verilecek diyor. Bakırcı Şükrü babamın çırağıydı. O, ben, Hüseyin üçümüz varız. Bana diyorlar “betin benzin attı hasta mısın?” kıvranıyorum. He bana bir şey oldu diye, paranın sancısı var. Üç buçuk saat mücadele ettim şeytanla vereyim vermeyeyim diye. En sonu tellalı çağırdım. Al parayı dedim. 16, 17 yaşındayım. 5500 lirayı verelim diyorlar, yok aman alın ben kurtuluyorum diyorum içimden. Kimi diyor toy çocuk salak verdi parayı, kimi diyor helal süt emmiş vicdanlı.
Mübaşir Ahmet Amca vardı o geldi yanıma seni hâkim çağırıyor diye.
“Nasıl geleyim? malları bırakıp da pazar dağılınca gelirim” dedim. Hâkimin de yüzünde domur domur bir şeyler var. Deli Bela diye nam salmış, herkesi dövüyormuş. Yarım saat sonra yine geldi Ahmet Amca hâkim kafasını gözünü kırın getirin demiş. Kapların başına birini koydular kimse almasın diye. Yolda Ahmet Amca akıl verdi odaya girince kapıyı örtme dövmeye kalkınca dön kaç diye. Odaya girdim hâkim “lan ne bok yemeye adamın parasını 3 saat vermedin” dedi. “Şeytan yaptırdı” dedim. Senin şeytanına başlarım diye küfür etti. Dövmeye kalkınca odada dönerek kapıdan kaçtım. Kırmızı kuşaklı büyük çuvallar vardı. Kapları içine koydum. Aferin böyle olacaksın diye bana öyle bir itibar ettiler ki artık pazarda 5 liralık şeye 10 lira desem doğru diyorlardı. Bir sene içinde 36 bin lira para kazandım, askerde 16 bin lirayı yedim cahillik.
Damlamcadaki evde her gece misafir olurdu. Bulgurlar, kabaklar, mısırlar pişer, konu komşu yer içerdik. Damlamcaya radyoyu ilk ben aldım. Mahallemizde ilk televizyonu yine ben aldım. Çankırı’ya televizyonu getiren Ferit Akalın bana dedi ki alırsan Sharp Loenz 156 al, İstanbul’a gidince Yaşar Özkanlı, Rüştü Şaşmaz, Koreli Mustafa 4-5 kişi taksiyle çarşamba akşamı çıkar perşembe İstanbul’a varırdık. Herkes eksiğini gediğini görür, alışverişini yapar, akşam biner cuma sabahına veya cumartesiye Çankırı’ya gelirdik. Her hafta giderdik. İş o kadar iyiydi. 5000 lira param var bakır alacağım. Yalan söyledim bakırlar gelmemiş diye televizyonu aldım geldim, babama da bedava aldım dedim niye aldın diye sorunca.
Kız Mesleğin karşısında Çankırı’nın en güzel evi satılıyor, 3 katlı evi 38 bin liraya aldım. Zeki Çubukcu iflas etmiş, Dodurlar 55 bin liraya alıyorlarmış. Zeki Çubukcunun 16500 lira borcu varmış. O parayı verirken kardeşi Talat “o paraya ev alınır mı ?40’a kadar in, borcu var “demiş. Eve girip kadınlar evi gezerken hep bahane bulmuşlar. Zeki Çubukçunun karısı da evde çocuğuyla oturuyormuş. Halamın kocasına bu evi alalım dedim. Osman enişteme 16 bin lira param var dedim ben üstünü veririm dedi, ikimiz gittik. Zeki oğlum İlhan oğluma bu evi alacağız dedi borcum var 40 bin liraya vereceğim dedi. Eniştem bin lira benim için, bin lira da oğlan için almayacaksın 38’e ver dedi. Bir gir eve bak diyorlar. Ben de diyorum ki ben girmem bundan güzel ev mi olur diyorum. Eşi içeriden çağırdı öyle bunalmış ki girip çıkan Dodurların ailesinden bu oğlana ver demiş. Osman Eniştem vereceği paradan caydı, döneliyorum. Akbank’a girdim. Hesabım oradaydı. Müdür elini başının arasına koymuş ağlıyor. “Ne o lan betin benzin sapsarı, benim gibi baban mı öldü?” dedi. Anlattım böyle böyle oldu dedim. Parayı çektim, paranın üstü yok,eniştem verecekti,vazgeçti mal var ama dedim gel lan dedi, kasadan mor beyazlıklardan 3 balya 500’lük verdi gittim tapuyu aldım. Annem çiçek dikti sattık. Annem kazığı dikse çicek olurdu, öyle eli bereketliydi.
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
9/10/2021
İLHAN KÖPRÜLÜ (2)
Artık iyice delikanlı olmuştum. Boylu, poslu, yakışıklıydım. Annem evermek istiyor beni ama akrabaların kızlarından istiyor. Ben onları kardeş belledim diye kabul etmiyorum.
Bir gün ablam dükkânın önünde elinde bir bohçayla geçiyor nereden dedim. Sana kız bakmaya gittim dedi. Ben de sen anamın dediklerine gitmişsindir, bana arabacı Mehmet Dayının kızını alsana dedim. At arabacı Mehmet dayıgil Eşikli Aralık’ta oturuyorlardı. Ablam eve gidince İlhan Arabacı Mehmetin kızını istiyor diyor. Annemgil de küçük kardeşimi gönderiyorlar akşam babamgil sizi bekliyor diye. Ben de akşam dışarı çıkacağım, karşılaştık sen git oğlum dediler. Babamgil dünür düşmüşler, onlar da kız da senin oğlan da senin ama bizim gücümüz yok düğün yapacak demişler. O zamanın parasıyla yüklü bir para veriyor babam. Eksik görülüyor her şey hazırlanıyor düğün olacak. Biz ayrıldık. Sebebini bilmiyorum, düşünüyorum ben ne yaptım, niye böyle oldu diye bir sebep bulamıyorum.
Bir gün azıcık çakırkeyf oldum, dayımı da aldım yanıma kayınpederin yanına gittik. Sorunca anlattı. Meğer annem ağır konuşmuş oğlumun aklını çeldiniz diye. Bir şeyler demiş biz zorla vermedik kızı, geldiniz siz dünür düştünüz demişler. Bir çözüme ulaşamadık. Bir gün kızın biri benim eşime Hatice Abla siz ayrılmışsınız, nişanlını bana ayarlasana demiş. Öyle temiz, yakışıklı çocuk kaçırılır mı deyince eşimde düşünmüş. Ben niye elimden kaçırıyorum diye.
Kız Meslekte öğretmendi. Bir gün evden çıktım karşımda. Biz bir hata yaptık yuvamızı kuralım dedi. Nasıl olacak dedim sen anneni babanı gönder istesinler beni dedi. Kalenderlerin Osman Halamın kocasıydı. Ona dedim. Bizim dükkânın hizasında dükkânı vardı. Ben anana babana derim, halanı da alırız isteriz dedi. İstediler. Düğün hazırlığını yaptık gün alındı. Düğün haftası perşembe günü ki cumartesi nikâh olacak, eşim dedi ki taksiyi tuttun mu? Amanın başımdan aşağı kaynar sular indi. Ben hanıma seni taksiyle götüreceğim nikâh masasına diye söz verdiydim. 1957 Çankırı’da bir tek taksi var. Nikâh memuru Arif vardı. Ben hata yaptım böyle böyle söz verdim dedim. 7 gün nikâhı erteleyelim dedi. Taksinin sahibi İsmail Abi Büyük Caminin imamı. 70 sene namaz kıldırmış. İmam Vehbi Koça askerdeyken yardım etmiş, el üstünde tutmuş. Askerden sonra 23 plakalı kırmızı beyaz araba göndermiş. Kahveci Hüseyin Çakır’ın da sol direksiyonlu cibi vardı. Çankırı’da başka araba yoktu. Nazmi Evci, İhsan Coşkar, Keşanlı Alinin nikâhı varmış sıra gelmedi. 7 gün bekledik düğünümüz oldu nihayet.
Annem Mecitlerden. Mecitlerin Sivri ve Mecitlerin Ali Çavuş iki kardeş. Ali Çavuş dedemin yerine 7 sene askerlik yapmış. Şamdan Bağdattan para getirmişler (1950’den sonra) anneme de vermişler. 30 – 40 bin mark kadar. Almanya’ya gittim mark bozdurmak için. Yeni özel bavul yaptırdım, özel cebine markları sakladım. Bir de gittim tedavülden kalkmış, bozuk para olsa geçermiş. Ablamın biri Yorgancı Müştebanın hanımı, Müşteba da dayımın oğlu.
Ben Halk Partiliydim. 5 tane milletvekili gönderdim, çok çalıştım. Nurettin Ok mektep arkadaşımdı. Bir gün Raşit Abim, Beş Mustafa onlar beni Beş Mustafa’nın çalıştırdığı şehir kulübüne götürdüler. Üstü otel altı lokantaydı. Ebcet Mehmet, Tonton Mustafa, Kağnucunun Ahmet 8-10 kişi vardı içki içtik, yemek yedik. O gece Adalet Partili yaptılar beni. Çalıştık, çabaladık Nurettin Ok için.
1963’te encümendim. Belediye Başkanının annesi hastalanıp o gidince Belediye Reis Vekilliği de yaptım 20 gün boyunca. Ticaret Odasında da çalıştım. Ali Güroz damadına oy verdi. Ben kazandım. Ben 1. Başkandım Ilgazlılar beni seçti. Ben o tahsilli diye birinciliği verdim. Ticaret Odası’nın yerini Dikenlili Ali’den Ali İnandığın sayesinde aldık. Ticaret Odasında Suphi Yiğit diye biri vardı babasını ikinci başkan yaptık. Bana dedi ki “kediler olmayınca sıçanlar cirit atıyor” beni genç diye sıçan yerine koyuyordu. Ticaret Odası’nın planlarını yaptırdık. Varis oldum annem babam da vardı, damarlarım patladı ameliyat oldum. 10-15 gün yattım.
Çaktaş Anonim Şirketi olarak kiremit tuğla fabrikasını yaptırdık. Toprakları karıyoruz, tuğla kesiliyor, kiremitler kesiliyor, raylar üzerinde gidiyor, fırına gidiyor, fırına gidene kadar çatlıyor çoğu kırılıyor. Tutturamadık, çok uğraştık. Öğretmen Mustafa Odabaşı’nı müdür yaptık. Onunla beraber Bergama’ya gittik. Bergama’dan vagon pompası aldık. Çamuru karınca, kiremit tuğla yapınca onla hava çekiyormuş ocağa öyle gidiyormuş, sonradan merakımız geçti. Esnaf Kefaret Kooperatifini Tosya’dan Mehmet Evcinin eniştesi Belediye Başkanlığı yaparken biz getirdik.
Yaren yedim. Babam yapma bu işleri dedi girdim bu işi layıkıyla yapacağım dedim. Yaren yediğim grubun bütün üyeleri vefat etti bir ben varım. 38 kişinin 37’si de öldü. Başağa günümde 1 kilometre halı serildi. O gün Çankırı’ya Cevdet Sunay geldi ona o kadar rağbet olmamış. 827 elektrik lambası yandı. 3 katlı ev döşendi. Bir buçuk ay eve giremedik. Bindallılar, yağlıklar, ipekliler bayanlar döşedi çok becerikli hanımlardı. Annem, Tarhanacıların ablası döşeyenlerin başıydı. Şabanözü’nden 70 kilo tereyağ aldım. 24 sini baklava yapıldı hepsi bir gecede yendi.

60 tavuk kızardı. 8 hindi, 2 kuzu, 10 tane keklik dolduruldu. 15 kadın 15 gün yemek yaptı. 16 bin lira para gitti. Savcı seni içeri atacağım dedi atamazsın dedim ben Ahiler Derneği’nin başkanıyım. Örfümüzü, âdetimizi canlandırıyorum misafirimiz ol gel dedim. Yaranın disiplinine, eğlencesine bayıldı.
Bana hiçbir şey zor gelmiyordu, her şeyi yapmak istiyordum. Bir gün biri bana dedi ki sende her bokun içinden çıkıyorsun dedi.
O günden sonra her şeyden elimi eteğimi çektim demek ki vakti saati o zamanmış.
Pirinç Pazarı benim işe başladığım yıllarda en işlek olan yerlerdi, dükkânlar kıymetliydi, pahalıydı.
Pirinç Pazarındaki köy arabalarını Mustafa Kale zamanında aşağıya çekince sönmeye başladı, buranın kıymeti azaldı.
Ecevit köykent projesini uygulamak istedi. Almanya gibi yapayım dedi. Köylü o yıllarda çok zor durumdaydı. 4 kavunu bir heye, diğer 4 kavunu başka bir heye koyar, 2-3 saatte gelir satar, yine 2-3 saatte giderdi. Köyden yoka ekmek getirirler, burada pazar ekmeği ile değiştirirlerdi, eziyetliydi. Köylü şehire geldi, köylü ekmeyi biçmeyi bıraktı.
Çankırı’nın da sosyal yapısı değişti. Adetler, gelenekler, görenekler her şey değişti. Gelenlerin adetleri uygulanmaya başlandı. Çankırı tamamen değişti.Esnaflıkda değişti.Siftah yapmayan komşuya müşteri gönderenlerden dükkanın içinden müşteri alanlara döndü ortalık.
11 yerin bayiliğini yaptım. Bunun sayesinde dünyayı dolaştım. Japonya, Romanya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Çini gezdim.
Emekli oldum ama dükkânı bırakmadım. Onunla da ilgili şöyle bir anım var. Bir gün babam dükkânın önünde oturuyor. Dedim ki biraz rahatsız gibisin baba. Beni adam ettin, sermaye verdin, dükkân verdin, evlendirdin, dinlen artık. Annemle abdestini al, namazını kıl dedim. Şöyle yüzüme baktı “Lan köpoğlu köpek sen benim ölümümü istiyorsun” dedi. Ben işi bırakırsam ölürüm dedi. Ben de aman baba ben söylemedim, sen de duymadın dedim. Aradan 2 ay kadar geçti bir gün iyi görmedim. Baba seni bir Kemal Barlas’a götüreyim dedim. Hayatında hiç doktora gitmedi. O gün de Verem Savaşa röntgen makinaları gelmiş, doktor oraya gönderdi. Babam akciğer kanseri çıktı. Kemal Barlas bana dedi ki durumun çok iyi her yere götürebilirsin ama hiç kımıldatma babanı arabaya bindirsen köprüyü geçemezsin. 23 gün sana misafir dedi. Dediği gibi 23 gün sonra babam vefat etti. Anam ölecek diyorlardı, anam babamdan 20 yıl sonra öldü. Babamın o lafına göre ben de çalışıyorum.

Sabah ya Bademlik Camisinde ya da Büyük Camide sabah namazını kılıyoruz, tesbihimizi çekiyoruz, geliyor dükkânımı açıyorum. 4 kişi çalışıyoruz. Eşim dostum çok, arayanım soranım çok. Eşimin de gözünün biri görmüyor, biride ayda bir iğne olarak az görüyor. Bizim yemeğimizi yapabiliyor. Artık günlerimizi bekliyoruz. Allah sağlıklı ömürler versin idare ediyoruz.
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
10.10.2021🙋💐
Başağa İlhan Köprülü 3 Şubat 2024 tarihinde vefat etmiştir. Mekanı cennet olsun.


Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın