Sabahat Teyzemle görüşmek için Aysel Kurt Hanım aracılık yaptı sohbetimizi yaparken samimiyetimizi sağladık. Ortak tanıdıklar derken 40 yıllık ahbap oluverdik. Bu sıcak, samimi sohbeti sizlere ulaştırmama vesile olan Aysel Kurt Hanıma ve Sebahat Teyzeme teşekkür ediyor, sağlıklı günler diliyorum.
Serpil ÖZKAN

SEBAHAT GÖKŞEN
Anne adı: Hatice Gencer
Baba adı: Mustafa Gencer
Kardeşleri: Hoca Emine, Behice, Munise Yüksek
Doğum yılı: 1937
Doğum yeri: Çankırı
Ağlar Kayanın altındaki bahçede doğdum, büyüdüm. Şehirdeki evimiz Büyük Camiinin arkasındaki birinci aralığın üçüncü eviydi. İkinci aralıkta da Sabiha Annelerin (Hilmi Şıhın) evi vardı.
İlkbaharda bahçeye taşınırdık. O yüzden mahallede hiç oyun oynamadım. Cennet gibiydi bahçemiz çok güzeldi. 2 ev vardı amcamlardan kalan bir de babamın yaptığı evi hatırlıyorum.
Cumhuriyet İlkokulunda okudum, sonra yıkıldı. Ablam Munise Yüksek Öğretmen Okulunda okuyordu.

Ortaokul da birinci sınıfta kaldım. Munise Ablam öğretmen olmuştu. Kilis’teydi beni de götürdü yanında ben orada okula başladım. Biz Kilis’teyken babam ölmüş. Yedi ay yatmış. O zamanlar araba yok, bir şey yok ulaşım zor 3 günde trenle gidiliyormuş. Ama ben niye hatırlayamıyorum bilmiyorum. Hep ablamın anlattıklarından aklımda kalanlar. Bir sene Kilis’te kaldık. Annem kızları çağırayım demiş babam “aman oraları nere gelemez o çocuklar” demiş. Gaziantep’e Kilise trenle gidilirmiş, otobüsle de Kibir köyü vardı önce oradaydık.
Babam çok genç öldü, siroza yakalanmış adını bile bilmiyorduk hastalığın. Doktorlar Atatürk’ün hastalığı dediler. 46 yaşındaydı babam öldüğünde. Biz bahçenin geliriyle geçindik, annem ektiklerini satardı. Yazın bahçeye, kışın şehre gelirdik, kimseye muhtaç olmadık. Araba filan yok, kara eşeğimiz vardı, ineğimiz vardı. Sürüye katardık. Her hayvan akşam evini bilir evin önünde bağırırdı. Ben sağardım çok severdim sağmayı. 2-3 kilo süt ancak alırdık az olurdu. Cuma sütünü annem eve hiç koymazdı” Şuraya götürün kızım” derdi “buraya götürün” derdi biz onun söyledikleri yerlere götürür dağıtırdık.
Ablamdan duyduğuma göre İmaretten aşağıda borudan su akan çeşme vardı. Orada oturanlara sütü satarmış.
Liseye başladım, okul bitince ben çalışacağım dedim. Annem dedi ki “aman kızım çalışıp ta ne yapacaksın bir kocada senin için çalışır” dedi. Maliyede açık yer varmış müracaat ettim. Sabit Uysal’ın baldızı “Munise’nin kardeşi çalışmak istiyor” demiş. Dilekçe verdikten sonra memurluk imtihanı açıldı. İki üç kişi vardı müracaat eden tek bayan bendim. Cuma günü imtihana girdim pazartesi günü haber geldi. Sabit Bey dedi ki “imtihanı kazandın gel” diye. Hükümet binasının orada tahsilat, tahakkuk, muhasebe, valilik kalemi vardı. Yukarıda Maliyede iki sene çalıştım. Bir erkek arkadaş askerden geldi yanıma girdi işe Maliyeye.
Ben de ilk defa topluluğa giriyorum.
Bahçede büyüdüğümüz için babam da yok annem çok korurdu. “Aman yavrum aman yavrum” diye çok tembihlerdi. Benim toplum içine çıkmam çalışmam mucizeydi. Her taraf erkek Sabit Bey, şef, 6 tane tahsildar vardı.
O zamanlar tahsildarlar köylere gider para toplar, getirirlerdi. İkisi Çankırı içindeydi, diğerleri köylerde idi. İrsaliyeler vardı boydan boya elde toplar defterlere yazardık, Sabit Bey kontrol ederdi. Çok sevdiğim bir amcamdı o da beni çok severdi rahmetli benim kızım bir tane derdi.
Bir gün iş arkadaşlarımızla yazlık sinemaya gittik. Şimdi Spor Sahasının olduğu yer ışıklar söndü dediler ki sel geliyormuş. Koşa koşa eve geldim. Munise Ablamla altlı üstlü oturuyorduk, hemen ona seslendim. Abla sel geliyormuş dedim. Koşa koşa bahçeye gittik. Dere boyu sel akıyor bizden iki önceki bahçeye kadar sel geldi hiç unutmam günlerce aylarca konuşuldu eve geldik. Bir daha olanları hiç görmedim.

Ablamla görümcem aynı okulda öğretmenlerdi. Semiha Gürbüz Mustafa Gürbüz’ün hanımı ablama bahsetmiş kardeşi Abazalardan Tekin Gökşen’e dünür geldiler.Çok hızlı gelişti olaylar bizim nişanımız falan olmadı hepsini bir arada yapalım dediler. Bana dediler ki işte gençlik “kayınvalidemin kaftanı varmış isterse kaftanı vereyim isterse gelinlik diktireyim. Kaftanı ne yapayım gelinlik olsun” dedim. Enstitüde gelinliğim dikildi. Şubat ayıydı düğünümüz çok güzel oldu.
Sarı Bina derdik şimdi kütüphane olan yerde. Yaşar Özkanlı’ların dükkânın üstünde bir yer vardı kınamda orada oldu, dillere destan oldu herkes çok anlattı, dışarıdan gelenlerde…
Kınanın son gecesi arkadaşlar geldi sabaha kadar eğlendik. Suna Yılmaz’ı hatırlıyorum arkadaşlardan evlerimiz yan yanaydı. Annemde yiyecekler hazırladı.

Ben kayınvalidemin evine gelin gittim. İplik Pazarı Camisinin yanındaydı. Sekiz odası vardı. Evin üstte 4 aşağıda 4 odası vardı. 15 yıl beraber oturduk. Kayınvalidem 55 yaşındayken kalp krizinden vefat etti. Kayınpederim doğuda 5 sene İaşe subayı olarak askerlik yapmış. Yunanlılar İzmir’de denize dökülünce gelmiş. Kayınvalidem 10 çocuğum oldu 3’ü hayatta kaldı derdi. Evliliğim çok iyi geçti, iyi anlaştık. Eşim gözünün üstünde kaşın var demezdi. Kayınvalidem bana “Sebahat Hanım Kızım” diye hitap ederdi. Ablamlar sık gelirlerdi, gidecekleri zaman derdi ki “Sabahat Hanım Kızım ablanlara söyle yemeğe kalsınlar” derdi. Çok kibar bir hanımdı. Çok misafir gelirdi evimize hısım akraba çok olurdu soframız misafirsiz kalmazdı. 10-15 kişi otururduk sofraya.
Geçenlerde Münevver Abla Kartalların İsmail Ulukartalın kızı Neşe ile konuşuyorduk. “Sebahat abla sizin sofranız hiç boş kalmazdı” diye yine o günleri konuşarak andık.
Maliye de çalışırken bir erkek arkadaş geldi dedi ki” ben sana çok üzülüyorum bacım (konuşmayı falan unuttuk daha çok gencim, kocaman erkekler) benim hem eşim hem baldızım Sümerbank da çalışıyor. Bir tek memur yeri açık sigortalı çalıştırıyorlar” dedi. “İhsan bey bilemiyorum ki” dedim “sen bir dilekçe ver düşünme gerisini ben Sümerbank müdürü ile çok samimiyim “dedi. Dilekçeyi verdim 1 hafta sonra tayinim çıktı. Sümerbank’a büyük bir salon 3 bayan 3 erkek çalışıyorduk. Malzeme falan yok o yıllarda “Fasit” vardı tuşlarına basıp kolunu çevirir satışları çekerdik defterlere geçirdik. Ben Kalamuza diye ona geçirirdim. Ümmühan Abla “Defteri Kebir “diye yazısı güzeldi ona yazardı. Kardeşi Gülbeyaz Abla da daktiloda yazardı. Aşağıda mağaza vardı yukarıda hesapları biz görürdük mevduat oraya gelirdi. Muhasebeci Hürrem İnandık vardı. Raif Su Bey vardı (sonra dünürüm oldu), Kutluğ Bey de tayin oldu. Banka lav oldu, satış yeri duruyordu. Benimde oğlum Özcan çok küçüktü. “Ya işten çıkacaksın ya da nereye gönderirlerse gideceksin” dediler. Tekin Postanede çalışıyor “gitmemiz mümkün değil” dedi.

Tekin “ben bir Ankara’ya gideyim geleyim” dedi. Kayınbiraderim İlhan’ın yanına gitmiş. İlhan
“neye karar verdiniz abi “falan diye konuşurken yanlarına bir bey geliyor.
“Bir sıkıntınız mı var?” demiş o da anlatıyor. İlhan da Hacettepe de çocuk doktoru onun çocuğunu muayene etmiş teşekküre gelmiş milletvekili imiş kendisi.” Niye düşünüyorsunuz Çankırı’da Dispanser açıldı ben kart vereyim Sağlık Müdürlüğüne gidin çok iyi tanırım müdürü “demiş. Tekin geldi hanım böyle böyle dedi. Dispanser yeni yapıldı zaten doğru dürüst doktor yok, müdürün hanımı da orada hemşireymiş. Benim tayinim çıktı. Biz onunla da çalıştık. Allah hep rast getirdi benim işlerimi hiç bunalmadım.
Park Apartmanına taşındık çok seviyordum apartmanımı çok da iyi yerdeydi… Komşularım hep yerliydi. Zeliha Atilla Türkgüler vardı ablası Muazzez vardı, Güzin Ekim’ler vardı, Kış Mahmut vardı. Ülker İpek’ler vardı, Muazzez Börekçi vardı.

Emekliliğim güzel geçti. 1984’te ben 1994’te de eşim emekli oldu. “Ben hacıya gideceğim” dedi o yıl küçük oğlumu nişanladık “düğünü yapalım öyle gidelim” dedim. “Yok, ölürüm kalırım ben gideceğim “dedi. İğneci Hasan İğdiroğlu, Mehmet Süheyla Sidar’lar beraber gittik.

Adetler, gelenekler, hayat şartları hepsi de değişti. Bizim zamanımız çok güzel geçti. Şimdiki nesil oku oku hiç kimse birbirini tanımıyor büyük küçük. Ben Ankara’ya gittim, çocukların yanına çocuklara da yazık. Bir de okullar kapandı ellerinde telefon tablet ne gezme biliyorlar ne akraba gezmeyi ne akraba tanıdıkları.
Milli bayramlar dini bayramlar sohbetler her şey değişti.
Civrik Münire vardı. Çok güzel baklava açardı. Çankırı’nın yerli ailelerinden kimlere giderse orada baklavasını açardı. Bana derdi ki “hadi aç bakalım” derdi ben ona yardımcı olurdum açtığımı beğenirdi. Bahçede açtığımız iftarları, annemin topla altını kapattığı pilavın kokusunu hala unutamıyorum.
Benim eşim evlenmeden önce yarana katılmış bizde de erkek kardeşi olmadığı için yaran kültürünü pek bilemiyorum.
Hiç siyasetle ilgim olmadı. Tekin de karışmazdı siyasete oy verirken bile birbirimize söylemezdik. Etkilendiğim siyasi Kemal Gazezoğlu Ağabeydi. Antalya Valisi iken çok etkilenmiştim. PTT’cilerle otobüsle geziye gitmiştik bizi çok güzel gezdirmişti. Vali konağı çok güzeldi, o yılda kanser oldu değerli bir valiydi kanserden kaybettik.
Şimdilerde ise hiç kimse birbirine gidip gelemiyor boynumuz bükük kaldı. Ankara’da kaldığım sürece çocuklarla da görüşemedik maskeyle geliyorlar pencereden konuşuyorduk. ‘Anne birçok kişi ile muhatap oluyoruz korkuyoruz sana zarar vermekten” diye. İnşallah yine eski güzel günlerimize kavuşuruz sosyal yaşarız.

SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN 🙋💐
4.12.2021
Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın