Şahsına münhasır Bahri Abimle görüşmeye giderken arkadaşım Sare Onat da eşlik etti. Gülten Ablamın güzel ev sahipliği eşliğinde sohbetimizi yaptık. Araştırma dolu bu sohbeti sizlere aktarmama vesile olan Gülten Ablama Bahri Abiye teşekkür ediyor sağlıklı günler diliyorum. Serpil ÖZKAN

BAHRİ BAŞYAYLA
Anne adı: Cennet
Baba adı: İsmail
Doğum tarihi: 1947
Kardeşleri Akkız, Kamil, Fatma, Hatice, Sultan Doğum yeri: Çankırı Eldivan Elmacı köyü
1958’de Çankırı’ya geldim. 9 yaşındaydım. Cumhuriyet İlkokuluna yazıldım. Bina yıkılacak diye Güneş İlkokulu’na geçtik. Öğretmenim Perihan Hanım dı. Sınıf arkadaşlarım Ayşe Tunççevik, Ayşe Iğdır, Hasan Battal, Rıza Çağlayan vardı.
Uzun Yolda teyzemin evinde okudum. Yağcıoğluların eski eviydi. Tüm Çankırı ayağının altındaydı. Ortaokulu taş binada okudum. Ankara Akşam Ticaret Lisesi’ne gittim bitirmeden ayrıldım.
Ortaokulda yazları erozyonda çalıştık. Çankırı’nın etrafındaki ağaçları diktik. İki yıl Kızılırmak nahiyesinde öğretmenlik yaptım. Askere gittim geldikten sonra Zonguldak PTT imtihanına girdim. İki yıl Zonguldak’ta çalıştım 8 yıl Çankırı’da çalıştım telgraf telefon memuru olarak.
İstifa edip müteahhitliğe başladım. Besicilik yaptım, Et balıkta çalıştım. Hayvancılık yaptım 3 sene. 102 danam oldu en fazla. Bir gece baskın yaptım hayvanların önü boş bakan kişi çay içiyor.
“Lan oğlum önce hayvanı yemle, sonra çayı demle” dedim.

Teyzemin kızı Sucu Ali’nin kızı Gülten le 1971evlendim.2 oğlum 2 erkek torunum var.

Çankırı’nın en bilinen Büyük Camiinin yapılışı da şöyle olmuş.Yavuz Sultan Selim Çaldıran Meydan Savaşı’na giderken halk Dızlar Değirmenin orada toplanıp karşılıyor. Sultan “Ömer Hoca nerede”? Diye soruyor. (Büyük caminin hocası) gelmedi diyorlar. 1350 de yandı 250 yıl sonra orada mescit yapılır orada namaz kılınıyor. Övgüsü kulağına gelen hocaya biz bakalım diyor. Üstüne beyaz bir örtü örtmüş huşu için de dua ediyor, padişah dışarı çıkıyor. Sonra hoca çıkıyor, hoşbeş ettikten sonra “Sadık Kalfa Bir isteğin var mı? diye soruyor
“buraya bir cami yapıverin” diyor. Yer Toruşun Çayırı diye geçiyor. Bir de İstasyon Camiinin yerini Toruşlar bağışlıyor. 36 senede bitiyor rivayet padişah gelmeden açıldığı için öfkelenip etrafındaki dükkânları, hanları yıktırıyor. Hâlbuki Damlamca’dan sel geliyor alt kat dolduğu gibi namaz kılınan yerde mil oluyor. Büyük Camii yüksek bir tepe arpa tarlası iki tarafından dere akar. 40 basamakla çıkılır. Biri Damlamca biri İmaret deresi Kasım Bey (Fatih Sultan Mehmedin halasının eşi) ilgilenmiyor. Ömer Hoca hutbeye çıkıyor.
” Allah’ın mı kulusunuz, Kasım Beyin mi? diyor. Öğle namazında konuşuyor ikindi oluyor gelen olmuyor, seccadesine alabildiği kadar mil pislik alıp omzuna atıp yürüyor. İnsanlar görünce “koskoca müftü taşıyor yardımcı olmadık” diye utanıyorlar. Akşam ezanı 20 kişi geliyor 6 ayda temizleniyor. Bu seferde depremde kubbe yıkılıyor, 16 sene kalıyor. Verem Savaşın önünde 300 dükkân yapılıyor orası Vakıf onların geliriyle halkın yardımı ile onarılıyor . Kasım Bey bunu Kastamonuya şikâyet ediyor. “Ömer Hoca Karaköprü bahçelerinin oraya gidiyor çayın kenarına eşeğini bağlıyor, biber evleklerine basa basa” gidiyor diye. “Ömer hoca siz yol varken biber evleklerine basa basa niye geldiniz?” diyor.
“Siz beni yakacaksınız alışayım diye bastım” diyor. Sen halktan para toplamışsın yemişsin getir hesapları” diyorlar. Masraf 60 bin tutuyor topladığı 20 bin mahcup oluyorlar. Mühendisler “biz seni suçlu diye gelmiştik ne istersen yapalım” diyorlar. Son cemaat yeri yok orayı yapıverin diyor. Namaza yetişemeyenler orada kılar kapının hemen üstünde şöyle yazar: İnsanoğlu dünyada bir derya
Derya’nın içerisinde bir zerredir.
Sık sık deprem oluyor buna çare diyorlar. İki tane dayama var. Zelzele kıran yapıyorlar. 4 adı vardır Kurşunlu cami (kubbeleri kurşundan yapıldığı için), Vakıf Camii Kebir, Sultan Süleyman, Büyük Camii
Pirinç pazarı eskiden Demirciler arastasıydı.
Raylı konak (şimdiki çay yolunun olduğu restoranın olduğu yer) 1928 _1929’da yapıldı. Tren yolunu yapan Tiryaki Bey onun da arkadaşı Hasan Dağlarcazade Bey Ziraat Bankası yapılacak bina yok, sana ray vereyim diyor. Birinci katta 50-60 tane ray vardır bina bitiyor bakmaya gelen Ziraat mühendisleri şehrin dışında nasıl güvenelim para çalınabilir diyerek izin vermiyorlar. Keşlerin oraya Güroz Pastanesi’nin karşısında açıldı. O yıllarda Vali Konağı’nın olduğu yer ve Bey Camii’ne kadar olan yerler hayvan pazarıydı.
Bey Camii Ali Bey Camii diye bilinen cami mutasarrıf Ali Bey annesi ölünce onun adına yaptırmıştır Karataş hamamını da… Çankırı da bazen kahveye kıraathane derler aslında kıraathane akşam ile yatsı ezanı arasında namazın beklendiği yerdir. Hoca güzel ezan okuyunca çok güzel kıraatı var denir. Kıraat güzel okumaktan geldiği için ezanın beklendiği yere denir. Cızcızın ora 3 katlıydı. Orası aynalı kahve olarak geçer. Akşam yatsıya kadar 4 kadın saz çalıyor fasıl yapılıyor. Erdal Piknik in olduğu yer.
Kuşhane de zengin bir vatandaş zemheride dışarıyı seyrediyor. Kuşlar geliyor ötüşünü dinliyor. Ertesi gün bakıyor ki kuşlar ölmüş ben onlara yer yapayım diye düşünüyor kuşhane yapıyor. Servetini de kuşlara bağışlıyor 1242 de. Çan saati gibi delikleri var kalenin orada Atatürk’ün ışıklı büstünün olduğu yer ölünceye kadar bakıyor. Adam ölünce bir kadın bakıyor o da ölünce kuşhanenin dibinde gömülüyor.
1830 da Orman Müdürlüğünün orada askeri kışla yapılmış. Fotoğrafı Mehmet Çivitçioğluna gösterdim. Bizim askeri kışla dedi bir bilgiyi güçlendireceksiniz, Çanakkale Savaşı’na gitmek için 1635 gönüllü asker toplanıyor en çok Çerkeş’ten 300 kişi geliyor Çengiri 38. Alay iki günde Ankara’ya varıyorlar. Sarıkışla da 3 gün bekliyorlar trene biniyorlar iki gün de İstanbul’a gidiyorlar. 8 ay kurs görüyorlar gemi ile Çanakkale’ye gidiyorlar, savaşacakları yere yerleşiyorlar. 4-5 gün sonra bir gece muharebeye giriyorlar. 1050 şehit veriyorlar. Oradan Halep Diyarbakır Samsun’a gidiyorlar. 1970’de lağvediliyor. İstanbul Kara Kuvvetleri Komutanlığı Müzesi’nde bu resim sergilenmektedir. Tenekeci İsmail (Kara) anlattı. Yeni fırının çınarın orada dükkânı vardı. Çok bilgiyi ondan aldım. 90 yaşında vefat etti.
Damlamca deresinin dip tarafında kızlar çeşmesi var. Mayıs ayının 15’inde erguvan açar Çankırı da burcu burcu kokmaya başlar, kızlar oraya gider yıkanır nasip açılsın diye adet vardı.
Deve yolu 1862’de tuz yoluydu. Karaköprünün orada top sahası var 70 kilometre solda Mustafa Saygın’ın annesinden dinledim oğlu da yanımdaydı. Uzun Evliya ya da bereket Baba denirdi. Çocuğu olmayan kadınlar oradan yuvarlanır da yola kadar 15 metrelik meyilli bir yer var yine aynı şekilde. Çankırı’da hastalıkları iyileştirmek için yapılan adetlerden biri de kurdeşen hastalığından kurtulmak için aile büyükleri çocuğu alır, bir çuvalın içine koyar. Çuval bağlanıp bayır aşağı çocuk yuvarlanırken çuval içindeki çocuk “Ben kurdeşen oldum” diyerek yuvarlanır. 20-30 metre yuvarlandıktan sonra çocuk çuvaldan çıkarılarak anne ve baba çocuğu hastalıktan kurtulup sağlığına kavuştuğunu düşünürler. Bu gelenek Çankırı da oldukça yaygındır bu şekilde çocuk iyi olduğuna inanılırdı bu hastalıkla ilgili üç beş kişi ile görüştüm mesela Mustafa Yiğitoğlu (Koreli) bu sohbetimi 2008’de yaptım.
Sıtma hastalığı için de benim de çocukluğum da yakalandığım bir hastalıktır. Ağustos ayında sıtmaya yakalandım. Rahmetli annem demişti. Toprak ev güneşin altına yatak serdi. Üzerime 2 yorgan örttüğü halde yorganın altında tir tir titriyordum. Ertesi gün babam eşeğe bindirip Çankırı’ya getirdi hastanede penisilin iğnesi yaptırıp köye döndük. Böylece iyi oldum penisilin icadı olmadan önce halk koluna ayak topuğuna 7 düğümlük kırmızı ipten ip bağlayarak bu hastalığa yakalanmayacağına inanırlar. Ta ki erkek askere gidinceye kız evleninceye kadar 7 boğumlu ip bilek ve topukta kalırmış. Bu gelenek uzun yıllar devam etmiş üç beş kişiden dinledim.
Kayınpederim Ali Candan’dan da bizzat dinledim yaş 86yken. Ben bir şeyleri aktarırken belgesi olmadan aktarmam, mutlaka sözlü ve yazılı belgesini gösteririm.
Çankırılılar yağmur duasına Hacettepe’sine çıkarlar. Ateş okulunun oraya. Rumlarında Meryem Ana Tepesi vardı. Huzurevinin üst tarafında Çankırı’nın alınışında Meryem isimli Rum kadın Türklere yardım ediyor. Karatekin’in annesi de Rum olduğu için onun ismi de Meryem.
Kalenin karşısı, karşısının karşısı bir ok atımı bir manda yatımı define var. Polis evinin olduğu yer. Un değirmeni, su kuyusu var. 2 metre sağında değirmen taşı var. En aşağısında 2 metre inince hazine. Su kuyusu bulundu, değirmen taşı bulundu, aşağıya inilmedi hazine bulunamadı üstüne bina yapıldı.
Onatların işyerlerinin olduğu yerin arkası Ermeni kilisesiymiş. Köşedeki dükkân karşıdaki Eczanenin olduğu yer medreseydi. Kız meslek Lisesi’nin olduğu yer kiliseydi. 1915’de Rumlar gidince kilise kalıyor sessiz film var sinema yapıyorlar. 1947’de sinema yanıyor yanarken çiviler evlerin çatısına sıçradı, yanmasın diye halılar serilip ıslatılıyor.
Çan saatine çıkan yol Kayzer Caddesi Alman mareşalin unvanı.
Kembağı arazi 200-300 dönüm arazi ekilir biçilir mahsul ambara konur. Fakir fukaraya belediye, sosyal hizmet gibi dağıtılır. Orada ölenlerin kefeni de karşılanır. Kembağı kefen bağından gelmiştir ismi.
İpek böceği için bir heyet İstanbul’a gider, bizi kalkındırın diye. Dut fidesi gönderiyor herkes bağına bahçesine dikiyor. Çankırı’da dut ağacı bu yüzden çoktur. Büyüyünce ipek böceği gönderiliyor. Biz çocukluğumuzda ipek böceği götürdük yerli malı haftasında.
“Yerli malı yurdun malı
her Türk onu kullanmalı “diye onu da elimizden kaybettik.
Her yıl kurulan Yapraklı panayırında 999 dükkân var. Dört kapısı var. İsfahan, Bağdat, Şam, İstanbul kapısı kervanlar gelir devlet onları korumak için asker gönderir. 7 gün panayıra katılırlar. 7. gün akşam bir araya gelirler. Erkek Sanat okulunun orası Pazar Çayırı diye geçer. Cirit oynanır, panayır biter. Çankırı’da zenginlerin hikâyesi burası ile ilişkili. Panayıra gelenler kalan mallarını bir daha götürmeyelim diye güvendikleri esnaflara bırakırlar. Kendisi ertesi sene gelince alır. 3-4 sene gelmeyenlerin malı bıraktıkları dükkâna kalır.
Biz de Rumlar Ermenilerle ile iç içe yaşıyorduk. 800 civarında Rum 475 Ermeni vardı Rum diyarıydı. Yemekleri onlardan öğrendik. Bizimkilerinki aştı yarma aşı, tarhana aşı, bulgur aşı, toyga aşı, keşkek aşı…
Musakka, kapuska, taze fasulye onlardan öğrenildi. Çankırılılar 1885’te Selanik’ten gelen göçmenler gelene kadar kırmızı domatesi bilmiyordu yeşil domates yerlerdi. Kızarınca çürüdü diye çaya atarlardı. Yeşil domates dolması, yeşil domates yemeği, turşu yaparlardı. Keşkül, revani, sup bunlar Fransız ismi… Pastanelerden öğrenilen yemek türleri.
Ben de toparladığım bunun gibi bilgilerle bir kitap haline getirmeyi düşünüyorum.
“Bu dünyada yaşarken bırakmadınsa bir eser
Sen öldükten sonra senden de kalmaz bir eser “

Felsefesiyle yaşadığım şehrin sözde değil özde Çankırılı olmaya çalıştım. Gelecek nesillere aktarmak için kendimi araştırmaya verdim.
Hayat felsefem de
“Hayat bir gün
O da yaşadığın gün
yaşını unut yaşamana bak
Efendi ol efsane ol
En iyi efelik efendiliktir.”
Eline, beline, diline sahip ol
El doğduğun büyüdüğün toprak
Dilini kaybedersen kendini kaybedersin belinde soyundan gelene sahip olmak Orta Asya’nın Türk halkının anayasasıdır.

Bugünlerdeyse üniversitedeki öğrenciler baharda tez hazırlamak isteyenlere özel idarenin üstünde yardımcı oluyorum yaptığımı araştırmalarla. Şimdi işitme cihazı satış ve uygulama merkezim var müftülüğün karşısında boş kaldıkça tavla oynuyorum.
“Yaylalar içinde Erzurum yayla
Tavla ustası Bahri Başyayla”
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
19.2.2022
Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın