ŞÜKRAN EMEKLİ
Serpil ÖZKAN’ın röportajı


Ayaktakiler soldan sağa Hatice Eğmir, Tayyibe Tolon, Adnan Tolon, Hüseyin Eğmir, Mehmet Eğmir, Ali İnan’ın babası ve annesi Ahmet, Hatice İnan ve Nurten Eğmir
Oturanlar Fatma Eğmir Şükran Emekli Türkan İnan Ali İnan
Ön sıra Ayten Eğmir, Ayrıca önde oturan Ayten Eğmir yanındaki küçük çocuk 19 Mart 2014 de TUİK Kars Bölge müdürü iken Şehit olan Mehmet Tolon. Cemil Tolon İbrahim Eğmir.
Şükran Emekli Albümü
Serpil Özkan röportajından
Murat Eğmir’e katkıları için teşekkürler.
Yoğurtçu Çeşme Mahallesi’ndeki çocukluğumdan tanıdığım, anılarımda bahsettiğim, ilk mukabeleme gittiğim evin sahibi olan Şükran Teyzeme ziyareti kardeşi arkadaşım Murat Eğmir ayarladı.
Saygı sevginin hakim olduğu ataerkil sıcacık bir evde sohbetimizi yaptık. Biz mahalleden ayrılırken çocuk olarak hatırladığım oğulları Hasan kardeşimi, annesini el üstünde tutan saygılı terbiyeli eşi ve çocuklarıyla uyumu sağlayan örnek bir aile babası olarak tanışmak, tanımak çok mutlu etti beni.
Sizlere bu sıcacık ortamdaki sohbeti ulaştırmama vesile olan Hasan Emekli kardeşime teşekkür ediyor, Şükran Teyzeme sağlıklı ömürler diliyorum
ŞÜKRAN EMEKLİ
Anne adı Fatma
Lakabı Hacı Numan Efendi’nin torunu, Pekmezciler (Ahıska Türklerinden)
Baba adı Mehmet Eğmir
Doğum tarihi 1937 Ankara
Kardeşleri Adnan Tolon, Hatice, Munise, Türkan, Murat Eğmir
Babam annesi babası ölünce Ankara Gölbaşı’ndan Çankırı’ya dayısının yanına gelmiş, yorgancılık yapıyormuş. Evlenme çağına geldiği sıralarda annemi su dolarken çeşme başında görüyor.
Annem beyaz tenli, boylu poslu çok güzeldi. Dayı beni evlendir demiş o da ben kimle evlendireyim deyince ben bir kız gördüm diyor, annemi gösteriyor. Dünürlüğe gitmişler. Annem üç çocuklu dulmuş. İlk eşi ince hastalıktan vefat etmiş, en küçük ablam 5-6 aylık bebekmiş. Annem kabul edersen evlenirim demiş ve Allah yazmış evlenmişler. En büyük Hatice Ablam, onun küçüğü berber Adnan Tolon Ağabeyim, onun küçüğü Munise Ablamdı.
Babamdan da Türkan Ablam ve ben oldum. Babam kardeşlerimi hiç ayırt etmedi hepimize çok iyi baktı.
Tahsin Nahit Uygur anne tarafından dayımdı.
Evlendikten sonra annem bana hamileyken Ankara’ya gitmişler. Babam orada yorgancılık yapıyormuş. Ben doğduktan sonra Saman Pazarında Hacettepe Hastanesi karşısında bulunan dededen kalma konağımızı satarak tamamen yerleşmek üzere Çankırı’ya gelmiş ve akabinde Ankara’ya gidiş geliş o zamanlarda zor olduğu için kütüğümüzü 1939 senesinde Altındağ İlçe Nüfus Müdürlüğünden Çankırı Nüfus Müdürlüğüne nakil etmiş.
Evimiz iki katlı ahşap binaydı alt katta odunluk kömürlük vardı. Merdivenlerden çıkıyorduk. Üst katta 3 oda bir salon vardı. Birinci katta bir mutfak, bir oturma odası vardı. Avlumuzda dut ağacı vardı.
Doruk Cevizlerin Makbule Abla ile karşı karşıyaydık. Çeyizlik iğne oyalarımı hep o yaptı. Behiye Yengem vardı çocukları yoktu, eşi İhsan Amca terzilik yapardı. Bayramlarda sabaha kadar çalışırdı dükkânda. Türkan’la sıra ile eş olurduk ona. Komşuluk ilişkilerimiz çok iyiydi.
Hasan Görürün baldızı Sabahat’la çok samimiydim. Babası kalaycıydı. Münir Usta derlerdi annesi Gücce Anne vardı. Su doldurur, çarşıya giderdim babam yorgan yüzleri alır eve getirirdim. Evde yorgan dikerdik.
İlkokulu Büyük Caminin orada Cumhuriyet İlkokulu’nda okudum. Öğretmenimiz Zahide Hanımdı. Nuri, Kadriye Dutağaç, Gümüş oğulların Adeviye, Toruşların Makbule, Çetin Merzi, Nurettin Doğru, Abdüsselam Sebzeci sınıf arkadaşlarımdı.
Annem babamla ilişkilerim çok iyiydi. Ablalarım evlenip gittiler. Adnan Ağabeyim evlenince bir arada yaşadık. Ben gelin olana kadar beraberdik, Cemil ve Mehmet olmuştu, ağabeyimin çocukları.
Hatice Ablamın kızı Nurten’le oynardık, Hanımsuyuna giderdik. Sokakta oynardık, babam kızmazdı, ağabeyim kızardı geleceği zaman hemen eve girerdim. Nallı oynardık, ip atlardık, çizgi oynardık, kiraz çekirdeklerini biriktirip onu sayı yapardık. Çizgi çizerdik.
İlkokuldan sonra Türkan ile beraber Kur’an kursuna gittik hatim indirinceye kadar okuduk. Akşam Sanata gittim. Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim sıralar nişanlandım. Annemin ablası Zela Teyzeyle Hoca annem Zela hoca (Kanıkuru) demeyince kimse bilmez. İkisi Mevlüt okurlardı çok samimiydiler. Beni de o sıra birine istemişlerdi babam rüyasında hayırlı olmadığını görüyor. İkisi sohbet ederken Hoca annem ben Şükran’ı istesem vermez misiniz? demiş. Senin gibi bir insana niye vermeyelim diye konuşuyorlar.
Bir çarşamba günü Akşam Sanattan geldim, Hoca annemgil gelmişler. Ben de abdest aldım namaz kılacağım. Babam bir sabah Türkan’ a bir sabah bana Yasin okuturdu. Bu kız abdestli namazlı diye beğenmiş dünür geldiler. Eskiden ana baba iyi gördüğü yeri münasip görür evlendirirlerdi. Eşimi hiç görmedim, tanıdık aile bir evin bir oğlu dediler. 15 yaşında nişanlandım. 1953’te nişanlandım 1954 de evlendim. 6 aylık nişanlıyken eşim nikâh kıyalım da birbirimize gidip gelelim demiş. Nikâh kıyılınca onlar gece bize gelmeye başladılar.
Sigara içerken babamın yanında içmezdi dışarı çıkardı sandalye götürürdüm ona ama Allah’ın bir kelamını etmeden içeri girerdim. Ben onların evini evlendiğim gün gördüm.
Kayınpederime Ekmekçi Aşık derlermiş. 10 yıl harbe gitmiş. Kayınvalidemin 16 çocuğu olmuş içlerinden bir tek Halit Bey 16. çocuk olarak yaşamış.
Halk Sineması vardı. Perşembe günü şenliğim oldu. Üç gün kınam oldu. Kaftan bindallı giydim, başıma taç taktım. Nişanlık elbisemi, gelinliğimi yengemle diktik. Hoca Annem bana bindallı yaptı gelinliğini siz alın dedi. Adet öyleydi. Dodurlardan kabartmalı bir kumaş aldık. Nebile Abla, yengem beraber diktik. Yengemde Akşam Sanata gitmişti. Eşiminde Özlerler, İhsan Ülker, Mehmet Evci filan arkadaşları vardı güvey gezmesi yapmışlar.
Mustafa Sevgili kayınpeder vekiliydi. Taksiyle gelin almaya geldiler. Şoförün yanına o oturdu. Arkaya ben, Hatice Ablam, Halit Bey oturdu.
Düğün gecesi fenerlerle, lükslerle geldiler, ikinci kattan testi attılar onu hatırlıyorum.
Eşim Eskişehir’e pilot olmak için okumaya gitmiş, uçaklarda kalacakta gelmeyecek diye Hoca annem çok üzülüyormuş. 16 çocuktan bir tek o yaşadığı için çok düşkündü oğluna. Halit Beyde onu kırmamak için geri gelmiş. Daha öncesinde de Ankara Akşam Sanat Enstitüsünde Makine Bölümü okuduğundan mesleği ile alakalı Singer Dikiş Makinesi mümessiliği yapmaya başlamış (Singer Halit lakabı buradan gelir), dikiş kursu, piko kursu açtı. Çok sosyaldi, çok kültürlüydü, ayaklı kütüphane gibiydi. Ayrıca Çankırı’da çok sayıda dernek kuruculuğu ve başkanlığı yapmıştır.
Vefat ettikten sonra kitaplarını kütüphane ve ilgili olanlara dağıttık.
1958’de sel geldiğinde Osmanlı Çeşmesinin orada Çan Saatinin oraya çıktık, oradan seyrettik. Kucağımda kızım Eribe vardı, tüte tüte evler gitti. Yağmur yağdı, gök gürledi, selin çağıltısının sesi geldi. Ciciklerin gelinin annesinin evlerini aldı götürdü Dızlar Değirmeninin oradan.
40 yıl aynı yastığa baş koyduk. İlk oğlum İsmail 1955’te oldu. 1956’da kızım Eribe oldu. İsmini vermek için birkaç gün bekledik. Hoca Annem diyor ismi ne olacak? Eşim ilk şehit olan bayan pilotmuş onun adını verdi. 1970’te küçük oğlum Hasan oldu. Çok düşkündü çocuklarına Hasan 3-4 yaşlarındaydı. Belediye başkanlığı yaptığı zamanlarda meydanda ateş yakılırdı nevruzda. Belediyenin balkonundan seyrettirirdi. Beni de her faaliyete götürürdü.
Milli bayramlarda protokolde yanında otururdum. Kıyafetimden, giyim tarzımdan taviz vermedim. Geceleri Ateş Okulunda yemekler olurdu hepsine de götürürdü. Aydın, ileri görüşlü bir insandı.
Ben de evde el işi yapardım, dantel örerdim, dikiş dikerdim, piko makinesi alınca evde piko yaptım, onun açtığı kursa gidip öğrendim.
Annem vefat edince babam dayımın kızını aldı ondan da 1962’de küçük kardeşim Murat doğdu. Babam Ford taksi tutup Ankara’ya götürüyor orada doğsun Ankara doğumlu olsun diye, bizde Kızılcahamam’dan kaplıcalardan geliyorduk. Doğduğunu duyunca Ankara’ya döndük, birkaç günlüktü eşim fotoğrafını çekti kardeşimin, o yıllarda herkesin fotoğraf makinesi yoktu.
1965 senesinde büyük oğlumun sünnet düğününü yaptık. Çektiği fotoğrafları yurt dışındaki arkadaşları vardı, onlara gönderdi, renklendirdi. O yıllarda bunlar nadir insanlarda olan şeylerdi.
Ali İnandık belediye başkanı seçildikten sonra hastalandığı için belediye başkanlığına vekâlet etti. Adnan Menderes’in kurduğu Demokrat Partidendi.
Gelen büyük misafirleri ağırlardı çok varlıklılardı. Taş Mescidin altından Makine Parkına kadar üzüm bağları vardı, atları vardı. Üzümü atlara sarar getirirlerdi. Evin alt katı soğuk hava deposu gibiydi orada muhafaza ederdik. Eşim geleni gideni ağırlarken ihtiyaç sahibi olanlara yardım ederken sıkıntıya düşmesin diye Hoca Annem dedi ki evimize dokunma oradaki bağları parsel parsel sat onları harca dedi.
Eli çok açıktı, yardımseverdi. Babası da evsizleri gece fırında yatırır, sabah ekmeklerini verir işine gücüne yollarmış.
Eşim sayesinde siyasetle tanıştım. Belediye Başkanı Ali İnandık, Milletvekili Nurettin Ok, Senatör Gürhan Titrekle çok samimiydi, dolayısıyla bende tanışıyordum.
Bekir Salepçiyi siyasete hazırlayan, öğreten, elinden tutan eşimdi. Gelin olduğum Yoğurtçu Çeşme Mahallesi’nde komşularımız; karşı komşumuz Sabri Gürozlardı. Tayyibe Hanım Teyze gelini Türkan’la birliktelerdi. Çocukları Sabri, Selma. Ayakkabıcı Toruşlar, Emine Abla, Ahmet Ağabey, Gülşen, Mahmure, Japon Receplerin Hüsniye Abla, Hacı Halitlerin Seniha, Feride Abla, kiracıları Pirinççi Mehmetgil, İskilipliler (Sevim de Naciye de gelin gelirken bindallı giydim). Yanımızdaki sokakta Hayriye Ablagil, Doktor Mehmetgil, Halit Beyinde akrabası olan Perihan Abla, Corukların Şükran, Postacı Niyazigil, Çakırlar, Kâtipler…
Kâtiplerin Hafize Teyzegilin avlusu çok büyüktü. Kınalar, düğünler orada olurdu, nişasta yapılır, oraya dökülürdü. Hamurları evde keser, kurutmaya oraya götürürdük. Kuruturken sohbet edilir, oturulurdu. Hoca annemin zamanında öyleydi. Hoca annem mevlit okur, cenaze yıkardı. Bilinen bir kadındı. 16 sene birlik durduk. Ölmeden 4 buçuk sene önce felç geldi, yatalak olunca ziyadesiyle tertemiz baktım, bütün ihtiyaçlarını gördüm.
Evliliğimin ilk yıllarında eşim yarandaydı. Bizim evde bir hafta önceden hazırlık yapıldı. Okuyucu Meryem Nine vardı, mezarlığın orada otururdu. Bizde bir hafta kaldı. Tatlılar yapıldı, yemekler pişti. Sonraları oğlum Hasan da kardeşim Murat da yaran yedi.
Eskiden milli bayramlar çok coşkulu olurdu. Ahi Evran kutlamaları yapılırdı, esnaflar katılırdı. Usta, kalfa, çırak olur kuşak takma törenleri yapılırdı. Cumhuriyet Bayramı’nda esnaf ve sanatkârlar katılırdı. Berberler traş yapar, terziler dikiş diker, demirciler demir döver, kalaycılar kalay yapardı arabaların üstünde.
Halit Beyde Çankırı’da esnaf odaları gibi diğer meslek odaları ve oda birliklerinin kuruculuğunu ve başkanlığını da yaptığından yıllarca Çankırı’da bu işlerin organizasyonunu yapmıştır.
Ramazanlar çok güzel geçerdi. Yaz-kış her gece oklava ekmeği yapardım. Önce büyüklere gidilir, anneye babaya yakın akrabalara giderdik. Vakitli gider, yardımcı olurduk. Takım yemeği hazırlanırdı iftara. Ramazan Bayramı’nda annemin evinde sabahleyin kahvaltıya da takım yemeği yapılırdı.
Tatar böreği ya da yayla çorbası, göveç, etli yaprak dolması, pilav, bamya, dolmalar bir gün önceden yapılır, hazırlanırdı. Misafire şeker, kolonya, kahve, baklava ikram edilirdi.
Kurban Bayramı’nda birkaç gün önceden oruç tutulurdu. Durumu uygun olan kurban keser, kesilince önce ciğerini kavurur onunla ilk öğünümüzü yapardık.
Yumurta tatlısı yapılırdı. Yumurta ve tepsiyi İskiliplilere götürürdük sıraya dökerdi, onlar yapardı. Bir sene eşime dokundu yumurta tatlısı bizimde içimize sinmedi yemedik. Gençlik işte benim de canım çekti ucundan azıcık alıyordum ayıp olmasın diye.
Su deposu yakındı. Evlerde hamur işi yapardık orada çay demler, yer, piknik yapardık. Ya da canımız bulgur pilavı isterse orada pişirirdik. En bilinen hamur işimiz yazma çöreğini yapardık.

YAZMA ÇÖREĞİ
Un, su, tuz, maya ile bir hamur yoğurulur, mayası gelince pazilenir, yumruk büyüklüğünde pazilenir. Açtığımız hamuru sıvı yağ ile yağlarız. İki pazide bir ceviz dökeriz. 15-16 paziye ayırır gözleme gibi katlar, tepsinin büyüklüğüne göre açıp üstüne yağ, yumurta sürüp pişiririz. Yenilerde ortasını açıp yuvarlayarak kol böreği gibi de yapıyorlar. Piştikten sonra tablaya alır altına oklava koyar havalandırırlardı. Annemgil bir silkeler elle bölüp, kızılcık ekşisi ile yerdik.
Bahçe gezmelerine giderdik. Erkenden giderdik. Bahçe sahibine ağırlık vermeyelim diye komşularla sözleşir, yapmak istediğimiz bir şeyin malzemesini alır orada yapardık. Hani bir söz vardır ya bahçesi sizden bohçası bizden diye. Öyleydi komşuluk ilişkileri karşılıksız sevgi saygı doluydu. Bazen de sıcak sıcak höşmerim yapar yerdik.
HÖŞMERİM
Bizler devamlı yaptığımız için göz kararı yapıyoruz. Eskiden bakır tavalarda yapardık.
Tereyağını tavaya koyuyoruz beyaz köpüğü gidene kadar kızartıyoruz, ununu koyup karıştırıyoruz. Pembe kıvama gelince bir çay kaşığı tuz ile cezvede suyu kaynatıp katıyoruz. Kıyır kıyır olunca taneleşince tavalara basıp altı kızartılır, üstüne kapak koyulur, ters çevrilir, öbür tarafı da kızartılır, servis tabağına konur. Petekli balı derin bakır tencereye koyardık altına sızan kısmını höşmerimin üzerine döker üzerini kapatırız.
Birsel Salepçinin, Derviş Gazezoğlu amcasının Türkanların Ballıca’da bahçeleri vardı. Birsen Salepçi, annesi, kayınvalidem araba tutar bahçeye giderdik. Çay âdeti yoktu. Sabahleyin sütlü hamur veya pirinçli sütlü çorba yapar saat 9-10 gibi onu içerdik. Öğleden sonra otlu ekmek, gözleme yapar yerdik.
Bizim evde yaz aylarında en çok su muhallebisi yapılırdı.
SU MUHALLEBİSİ
Su nişasta ile pişirilir. Muhallebi kıvamına gelince ıslatılmış bakır tepsiye dökülür, şekerli su hazırlanır kaynatılmaz donan muhallebi kesme şeker büyüklüğünde kesilir şekerli su ile ıslatılır. Halit üstüne de dondurma alırdı bizim yaz günlerinin en sevilen tatlısıydı. Pekmezle de yapardık ona da palize derdik. Pekmezi suyla ıslatır nişasta katıp pişirirdik. Üstüne de ceviz dökerdik.
KELEK TURŞUSU
Kavun olmaya başlayan kelek makbuldür, soyarız çekirdeğini alırız, yıkarız leğene döşeriz. Üzerlerine tuz ekeriz, üstüne siniyi kaparız. Sabaha kadar sulanır, küpeciklere konur, acı biber nane konulur, tuz suyla eritilip katılır, sirke konmaz.
Yemeklerimizin bazıları unutulmaya, yapılmamaya başlandı. Hayat şartları, çalışan bayanların çoğalması, vakitlerinin azalması, evlerin apartmana dönüşmesi, bazı lezzetlerimizi yapmakta zorlanılıyor, aynen adetlerimizin, geleneklerimizin değiştiği gibi insan ilişkileri de değişiyor.
Eski zamanlar daha iyiydi, saygı sevgi hürmet daha fazlaydı. Su ikram ederdik, ayakla beklerdik içene kadar. Şimdiki gençler eğitilmek de istemiyor, bizler herkesin öğüdünü dinlerdik. Allah’a şükür zamana göre ben şanslıyım çocuklarım, torunlarım eski kültüre aşina.
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
5/2/2021 🙋🥰
Not: Çankırı’nın derin hafızası ve son koca çınarlarından Şükran Emekli 6 Mayıs 2023 tarihinde vefat etmiştir. Mekanı cennet olsun.

Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



“Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”
Mısralarında akledene derin anlamlar taşır ve yaşatır.
Hayata geliş ve hayatta bulunuş amacımızın sadece iyilik olduğunu hatırlatır.
Yarına çıkacağı garanti olmayan insan, bu dünya için didinip durur.
Yaradan, gören gözler ve hisseden kalpler için ölümünü bizlere ibret olarak gösterir, imtihaneder.
Tüm bunları görüp, yaşadıktan sonra artık iyilikten ve saf bir kalpten başka çıkarı yoktur insanın. Olmamalıdır da.
Mal, mülk, şöhret, para bunların hepsi gelip geçecek maddelerdir.
Geçmeyecek olan bir şey var ise o da “KUBBEDEKİ HOŞ SAD”dır.
Sevgili Serpil Özkan ablamın büyük özveri ile yapmış olduğu bu çalıma da “KUBBEDEKİ HOŞ SAD”dır. Ailem annem babam ve akrabalarım adına teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum.
BeğenLiked by 2 people