İlk defa gittiğim evden ayrılırken yıllardır gidiyormuşum gibi bir sıcaklıkla ayrıldım. Bu sıcaklığı, samimiyeti sağlayan Gülşen Teyzeme kızı Zerrin Uzun’a, gelini arkadaşım Sare Onat’a, ortak tanıdığımız Dilek Uzun’a çok teşekkür ediyorum. Çay kahve bahane sohbet şahane olsa da ikramdaki çeşitlerin yanındaki yazma çöreği şahaneydi, ellerine sağlık…
Gülşen Teyzemin pırıl pırıl dimağı, naifliği, sade, anlaşılır anlatımına hayran oldum. Akıl ve vücut sağlığı daim olsun inşallah. Serpil Özkan
GÜLŞEN ONAT
Anne Sare Güner
(Uzunoğlu sülalesi)
Baba İbrahim Güner (Karaağaoğlu sülalesinden)
Kardeşleri
Şükriye Uzunoğlu
Lütfiye Onat (hem de elti oldular)

23 Ağustos günü ziyaretine gittiğim Gülşen Teyzemle sohbet haliyle Şapka İnkılabı ile başladı. Kendisi o yıllarda doğmadığı için büyüklerinden duyduğunu nakletti.
Kastamonu’ya geçerken Atatürk
” Hani Çankırılılar şapkalarınız nerede?” diye sorunca Atatürk’ün Çankırı’ya dönüşüne kadar şapka dikiminin hızla yapıldığını anlattılar büyüklerim. Terzi gayrimüslim diktiği şapkalar eskiyince ters düz edebilen becerikli, mahir biriymiş. Şapka modası geçince taşınmışlar.

En bilinen terzi İplik Pazarının orada dükkânı olan Nezihi’ymiş. Büyük dayımın Uzun Yoldaki evlerinde oturdular. 3 tane kızı vardı, Ali Bey Caminin karşısındaydı ev. O yıllarda eve gelir ölçü alır, kumaşlarını yanında getirirdi.
Annem çok meraklıydı, bayramlara katılmayı hiç ihmal etmezdi, annemin bayram için manto diktirdiğini hatırlıyorum. Bayramlarda Belediye Binası tül ile süslenir, davulcu getirilir, bizim aralıkta toplanırdık, seyrederdik. İstiklal Marşı okurduk. 1944 yılında Atatürk Anıtı şimdiki yerine geldi. Altı vardı.

Kızları Ayşe,Lütfiye,Şükriye,kardeş kızı Emine
“Cumhuriyet okulu ikinci sınıftaydım, heykelin üstüne bayrak takıldı.
İstiklal Marşı okundu bayrak açıldı. Tören, kutlamalar heykelin orada olurdu. Tribün küçüktü. Elimizde bayraklar yürüyüş yapardık, önceleri hepimiz katılırdık, sonraları okullar çoğalınca bir yıl bir sınıf ertesi yıl öbür sınıf katılmaya başladı. Okul yıllarında çok coşkulu kutlanırdı, bayramlar. Annem son zamanlarına kadar bayramlara katılmayı hiç ihmal etmedi.”

Ortaokulda jimnastik dersinde siyah tulum giyerdik, üstü beyazdı. Öğretmenimiz değişti, Vali hanımı gelince şort giydik, dikiş dersi vardı. Naciye Kıvçak öğretmenimiz bize diktirdi. Kaput bezini kireçli suda beyazlatıp okulda makineye çektik. El işlerini biz yaptık, öğretmenimiz dikti. El işi dersinde ilik açma, düğme dikmek, dikiş öğrenirdik. Ortaokulda bir sene Ziraat, bir sene Ticaret dersi görürdük. Bir gün “İsmet İnönü gelecek” dediler çok heyecanlandık. Öğretmenimiz ben geliyor deyince şöyle hareketlerinin, ben düdükle komuta edeceğim dedi.
Taş binada matbaa vardı oraya götürürlerdi, postaneye götürürlerdi, mektup telgraf nasıl gönderiliyor öğreniyorduk. O yıllarda lise yoktu 1952’de açıldı.
Bayramları anlatırken Cumhuriyetin kurulmasında emeği geçenlere anmasak olmaz. Dayılarım o yıllarda askerlik yapmış, hüzünle gururla anıyoruz.
Veteriner olan büyük dayım Mehmet Uzunoğlu’nu Doğu Cephesi’ne göndermişler. “Çankırı uşağı geldi” diyenleri duyan çadırda kalan diğer dayısı önlerinde yanan ateşe tepince ortalık aydınlanıyor, abisini görünce dünyalar onun oluyor. Küçük dayım Abdurrahman Uzunoğlu’yla
“Vay sen de mi geldin? Kardeşim” diye kucaklaşıyorlar. Döndükleri yıllarda anlatırken top attıkça küçük olan kardeş 14 yaşındaymış, abisinin koltuğuna sığınıyor “Şimdi ne olacak ağabey” diye sordukça “Korkma Allah bizi korur” diye telkin edermiş. Şimdi 14 yaşındakilere çocuk gözüyle bakıyoruz ömründe ilk defa gördüğü tüfeği kuşanıp vatan savunmasına giden askerlerimiz…
6 sene kalmışlar askerde terhis olup gelmişler ama bir yıl sonra tekrar çağırmışlar, başka cephelere nakil edilmişler bu sefer bir araya gelememişler. 9 sene biri 7 sene biri askerlik yapmış.

Abdurrahman Uzunoğlu dayım Çanakkale cephesinde hastalanıyor, ayakları şişmiş yürüyecek halde değilmiş. Belindeki kemer de altınları varmış, vere vere Çankırı’ya ulaşmış. Babası koyun kesmiş içine yatırmış günden güne iyileşen dayıma “iyileşti, askere gidebilir” denince paniklemiş yeni düzeldim sonra gideyim diye evlerin tavandan tavana atlayarak biraz saklanmış. Muhtar olan babası müsaade etmemiş teslim etmiş askeriyeye.

Bu dayım savaş bitip Cumhuriyet kurulup, Atatürk şapka inkılabında geldiğinde Taş Mektep de Atatürk’e kahve ikram ettiğini Atatürk’ün de beğendiğini gururla anlatırdı.
Yine başka dayım İbrahim Uzunoğlu (Tütüncü Hafız) 7 sene Kırıkkale Kalecik de jandarma olarak askerlik yapmış. Bir gün düşmanlar tarafından tepesine kılıçlar bindiğinde bir arkadaşı uzaktan “Öldürmeyin onu yedi senedir nişanlı” deyince insaf edip bırakmışlar. Düşman oraya kadar gelmiş . Yine dayım Fransızların asma kütüklerini söküp Fransa’ya şarap üretmek için götürdüklerini anlatırdı .
Bizim burada da mescitlere mühimmat dolduruldu. İnebolu’dan geldi . İncili Çeşmenin orada yangın olan yerde boşluk vardı, çadır kurdular, mescidin üstte askerler dururdu. Sabahleyin Ebcetin oraya hamama giderlerdi. Askerler yıkansın diye kimseyi almazlardı, berberlere tıraş olurlardı. Mescidin önünde karavana yerlerdi. Bir gün büyükbabam askerin çocuğun birini kucağına aldığını görünce o çocuğu bırak diyor, askerde “Benim de bu yaşlarda çocuğum var hasret gideriyorum” deyince çok duygulanmış.
İncili Çeşme askerlere tahsis edildi. Evlerde su yok. Mahallede Belediye Meclis Üyesi ve Reis Vekili Hidayet Yiğit’in avlusunda vardı, bütün mahalle oradan su tedarik ettik.
Şimdiki oturduğumuz Onat Apartmanı’nın yeri Şakir Ağaların konağıydı, ekmekçilerdi. Üç kızı vardı. Sare, Ülfet, İkbal Hanımlardı. Birlik Apartmanının olduğu yerde evlerimiz vardı. Ordu Evinin önünden Cızcızların (Mahmut Erdalların) oraya kadar ekim alanıydı.

Gülşen Onat
Atifet Uzun
Emine Uzun (hala)
Karşımızdaki Un Fabrikası’nın yanında çok büyük olmayan 3 katlı ev vardı. Fabrikanın Kirkor diye gayrimüslim ustası vardı, Almanya’dan geldiler. Angelika diye evlenmemiş kızı vardı. Betül Ablalar vardı. Müftü Mustafa Nami Mutlu (Prof. Dr. Aydın Dalgıç’ın dedesi) ile komşuluk yapardık. Annem giderdi. Bahsederken Madam Hanım derdi. Anne Madam adı değil desek de hep öyle bahsetti. Annem de sosyaldi, hiç ayrım yapmazdı. Onlar bizim kandillerimizi kutlar, onların yortusunda da Müftü Amcam onlar bizimkini biliyor siz de onlarınkini kutlayın derdi.
Çivili şişle çorap örülürdü. İki şişi annemler Madamdan öğrendi. Müzik aletleri çalarlardı. Ud ve kemanla fasıl yaparlardı misafirlikte sohbet aralarında…
Ablamın düğününde Fatma Hıcıplı, Ülfet Abla ve hatırlayamadığım biri zilli maşa, ud, tef çaldı biri de söyledi. 8 gece kına yaptılar.
Uzunyol daki evimizin orada Hacışeyh oğullarından Sait Üçok’un kitabı vardı. Okuyucu Karaşahanı oturtmuş o sormuş öbürü anlatmış. Çankırı ile ilgili kitap yazmış, kendisi matbaacıydı. Babam kitabı isteyen birine verdi, babam ölünce getiren olmadı kayboldu.
Kızı Nursel ile gidip gelirdik, Hasşıklar konağı derdik (şimdiki Dr. Rıfkı Kamil Urga Çankırı Araştırmaları Merkezinin orası) , gittiğimde çok beğenmiştim.Sarı Kavaslar vardı, Karşıda gelinimin babaannesi Hanağasıoğulları vardı. Kolağası, Haşıklar, Betül Ablalar o yıllarda adetti bir kızı büyütür, hem evde iş öğretir hem de evlilik çağına gelince evlendirirlerdi.Evlenince yeni bir tane daha alınırmış konağa. O yıllarda bir şeyler yapıp su deposuna pikniğe giderdik gençlik yıllarımızda.
Düğünler adaplı olurdu. Düğünde iki taraf okuyucu tutarlardı eline davetli listesi verilirdi. Onlar evleri gezerek düğüne davet ederdi. Eğer okuyucunun okuma yazması yoksa gittiği eve listedeki isminin karşısına işaret yaptırdı.
Annem pazartesi günü babama “okuyucu harçlığı bırak” derdi çünkü pazartesi günleri dolaşırlardı.
Gittikleri yer harçlık verirdi düğün sahipleri onu takip ederdi eğer veren olmazsa kendisi telafi ederdi.
Oğlan evi pazartesi günü okuyucudan okuyucu harcı gönderirdi kız evine. Et, yağ, şeker, tereyağı, hamam parası olurdu.
Pazartesi günü çeyiz yığılırdı kızın annesi çeyiz yığanlara yemek verirdi. Üç gün sonra oğlan evi gelir çeyizi görerdi. kahve ikram edilirdi. Çeyiz mübareği denirdi kızlar gelmezdi çeyiz bakmaya
Gündüz şenlik olurdu gelin kız kaftan giyerdi. Nişanlı kızlar kaftan giyer oğlan evinden gençler bindallı giyerdi.
Okuyucu oturmalarından oyunlarına kadar her şeyi düzenlerdi.
Oğlanın akrabaları, annesi şencelik diye misafirlerin tepesine şeker atardı. Kına genelde evde veya avlu da olurdu çok kalabalık olmaz akraba arasında olurdu. Oğlan evinden birkaç kişi kına yakmaya gelirdi. Eğer oğlan evi baş donanma yapıyorsa pilav, kuruyemiş, tatlı gelirdi. Hırızma(gelin hamamı) cuma günü olurdu. Kızın yakınları ve arkadaşları ile olurdu.
Gecede kına olurdu.

Eğer düğünden önce nikah olursa gelin etek döpiyes giyerdi. Nikahtan çıkan akrabalar kız evine giderdi kızın annesi yemek verirdi.
Düğünden bir gün önce çeyiz çıkar, kız evinden yakınları gider. Zaten bir odası olurdu orayı düzenlerler. Oğlan tarafı da takım yemeği ikram eder.Sabahtan kız evinde mevlit okutulur, oğlan evi almaya gelir. Gelin önünde düğünü oğlan evi yapar kızlar gitmez, gelinler giderdi. Kaftan giyerlerdi, Oğlan evi yemek verir bütün gelenlere. Damada damat gezmesi yapılırdı. Kembağı, Su Deposu veya Yanlara çalgı ile çala çala gezilir, güveyin yanındakilere yakın bir akrabası güvey yemeği verir. Camiye gidilir, camiden sonra gelin koymaya gidilir. O zamanlarda gelin kaynana birlik olduğu için gelinin arkasından sadece baklava giderdi, yemek âdeti yoktu.
Sonraları pilav, hindi dolması, tavuk dolması adet oldu. Misafirlere çorba, pilav, tatlı ikram edilirdi. Gelin ve yanında gelenlere takım yemeği ve ayrıyeten geline de usul olarak bakır tavada yağda yumurta ikram edilirdi. Kayınvalide kaç torun istiyorsa o kadar yumurta kırardı. Gelinde ikram edilen yemeğin sinisine bahşiş koyar okuyucuya verilsin diye.
Gelin oğlan evine gelince kayınvalide testi atardı önüne kızlar düğüne gitmediği için bana da hiç diyen olmadı şak deyince çok korkmuştum.

Sabah kahvaltıya kızın annesi ince börek (çarşaf böreği) gönderirdi. Nişasta ile açılır, biraz kurutulur, tepsiye dizilir, ara ara yağ gezdirilirdi. Arasına yağda pişen yumurta ile karıştırılan peynir ve maydanoz konurdu. İç konacak olan iki pazi biraz daha kalın olurdu. Alta 20 üste 20 pazı, ocakta altüst getirilerek pişirilirdi. O yıllarda yemekli düğün âdeti yoktu, en zenginler bile limonata, kuru pastalı yapardı baloları.
Genelde nikâh olur, kına, şenlik, gelin önü, hırızma (gelin hamamı) yapılırdı. Yemekler genellikle bu törenlerde verilirdi, akraba arasında çok şatafatlı olmazdı. Nikâhta tebrik için gelin dikilmezdi. Oğlan evinden bir küçük çocuk da sağdıç olurdu.
Takı yemeğe çağırıldığı zaman verilirdi. Bebeği olunca ilk bebeğe beşik mevlütü yapılırdı. Kızın annesi bebeğin beşiğini, yatağını, yorganını, giyeceklerini hazırlar genelde İpek ve iğne oyası etek, yastık , kırlent takım hazırlanırdı.
Dini bayramlarda kahvaltıya takım yemeği hazırlanırdı. camiden çıkanlarla beraber çorba, güveç, pilav, tatlı, bamyadan oluşan takım yemeği yenirdi. Bamya tatlıdan sonra yenirdi hazmettirsin diye.Annemin âdeti vardı bizler kız olup ilk torun erkek olunca annem onu çok kıymetlendirdi, büyük torunu İbrahim gelmeyince baklavayı bozmayın derdi ama bu bizim evin âdetiydi . Ramazan’da 15’inden sonra davetler başlardı. Çok yakınlarla sahura kalırdık. Sabah namazı babam camiye götürürdü bizi. Bayram yemeği vardı, kahvaltıya takım yemeği olurdu. Erkekler camiden gelince yenirdi. Misafire kahve, baklava ikram edilirdi. Kurban Bayramında da genelde yumurta tatlısı yapılırdı.
Eğer nişanlı kız varsa oğlan tarafı durumu uygunsa kıza koç gönderirdi boynuzuna altın takardı O da kıza kalırdı.
Ayın 28’i kabul günümdü. O gün hazırlık yapardın müsait olanlar gelirdi. para toplanılmazdı sohbet olurdu.

Gelinlik etmek vardı. (kayınpeder yanında konuşmama) âdeti, Annem 25 sene konuşmadı, büyük babama bir şey diyeceği zaman biz aracı olurduk, büyük babama da babaannem aracı olurdu. Benim zamanımda usulen kayınpeder bir şey uzatır sende alırken konuşursun öyleydi. Zor bir adetti kızım deyince
“Samanlıklar saray oldu Gelinlikler kolay oldu” diyerek bitirelim.
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
11.09.2021💐🙋
Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın