Mevlevîlik, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin(ö.1273) öğretisini esas almakla beraber onu tarikat olarak kurumlaştıran Mevlana’nın oğlu Sultan Veled(ö.1312) ve onun oğlu Ulu Ârif Çelebi’(ö.1319)dir.
Mevlevî tekkeleri, asitane ve zaviye olmak üzere iki kısma ayrılıyordu. Asitaneler, zaviyelerden daha büyük olup dervişlerin yetiştirilmesi ve çile çıkarma buralarda yapılırdı. Kayıtlara göre, Çankırı Mevlevîhanesi zaviye statüsünde idi.(1) Nitekim kendisi de Mevlevî olan merhum A.Kemal Üçok : “Çankırı Mevlevihanesi bir zaviye idi, kaldırılmış Mevlevî tarikatı mensupları için bir menzilhane demektir. Dervişlerin yolculuk esnasında zaviyelerde azami üç gün oturmak hakkı olduğu gibi, o dervişi üç gün iaşe etmek, üç günden sonra da en yakın zaviyeye gitmesini temin edecek veçhile yol masrafına yardım eylemek de zaviye şeyhlerine yüklenmiş tarikat görevlerinden idi.” (2) diye yazmaktadır.
İlk zaviyelerden biri , Sultan Veled zamanında 1297 yılında Şeyh Süleyman Türkmâni tarafından Kırşehir’de kurulmuştur. Konya Mevlana Dergâhından başka Osmanlı imparatorluğunun bir çok yerlerinde mevlevîhaneler açılmıştı. İstanbul’da beş Mevlevîhane vardı. Bunlar Galata, Bahariye, Üsküdar, Kasımpaşa, Yenikapı Mevlevîhaneleriydi.
İstanbul mevlevihanelerinden sonra Afyon, Bursa, Eskişehir, İzmir, Gelibolu, Manisa, Sivas, Kayseri, Kastamonu, Medine-i Münevvere, Halep, Şam, Mısır, Selânik, Manastır Mevlevihaneleri de mevcuttu. Bunların hepsinin evkafı olup, onun varidatı(gelirleri) ile geçinirlerdi. Selçukiler zamanından Osmanlı imparatorluğunun inhitatına kadar Mevlevîlik tarikatı mevcuttu.(3)
Sakıb Dede’nin “Sefine-i Mevlevîyye” sine göre, Taşmescit’teki sandukada Cemalettin Çelebi’nin medfun olduğu rivayet edilmektedir. O mevkide 1235 yılında bir Selçuklu Darüşşifası inşa ettiren ve Mevlana ile çağdaş olan ve 1242’de vefat eden Lala Cemalettin Ferruh’un mevlevî şeyhi olmasını mümkün görmüyoruz. Ya başka bir Cemalettin Çelebi vardır, ya da sık sık rastlandığı üzere Cemalettin Ferruh , Şeyh Cemalettin Çelebi’ye dönüştürülmüştür. Bu konuyu ayrı bir yazıda ele almak istiyorum.
KASIM BEĞ MEVLEVİHANESİ
Bugünkü bilgilerimize göre, Çankırı’da ilk mevlevihanenin Candaroğulları döneminde kurulduğu ve zaviyenin Kastamonu’da kurulan asitâne ile aynı zaman diliminde tesis edildiği ihtimali ağırlık kazanmaktadır. Ulu Ârif Çelebi(ö.1319), Candaroğlu Süleyman Paşa(ö.1339?) zamanında iki defa ziyaret etmiş, büyük hüsnü kabul görmüştür. Kastamonu Mevlevihanesindeki kabirler kaldırılmadan önce buradaki büyük bir sandukanın üzerinde ve baş tarafında “Hâdim âl-i Mevlânâ Candârî Süleyman Paşa” yazılı levha bulunduğu kaydediliyor.(4) Çankırı’daki mevlevihanenin bu dönemde yapılmış olması ihtimali yüksektir.
İstanbul’un fethinde yaptığı önemli görev dolayısıyle geçenlerde andığımız hayırsever, gazî ve Çankırı meliki İsfendiyaroğlu Kasım Bey’in adı, Mevlevîhane ile de ön plana çıkmaktadır. Devlet arşivlerince yayınlanan 1530 tarihli 438 sayılı Anadolu Muhasebe Defterinde “Kasım Beğ Mevlevihanesi” ibaresi görülmektedir. Bu isimlendirme Kasım Beğ’in mevlevihaneye bazı akarlar tahsis etmesi ile ilgisi olabilir. Ahmet Kankal, mevlevihaneyi Kasım Beğ’in inşa ettirmiş olabileceğini tahmin etmektedir. Bu görüşe bir itirazımız olmamakla beraber, mevlevihanenin daha önce yapılmış olması ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir.
Ahmet Kankal, Mevlevihane konusunda şunları kaydetmektedir:
“Candaroğlu Kasım Bey Mevlevihanesi olarak zikredilmektedir. Cemâleddin Ferruh’un 1235 yılında Çankırı’nın merkezinde Bîmârhâne mahallesinde yaptırmış olduğu Dârü’ş-şifâ’nın bitişiğinde bulunan ve binanın bir bölümü olan Darü’l-hadis’in –ki bizce burası Şeyh Cemaleddin Medresesi diye bahsedilen yer olmalıdır- mevlevihane olarak kullanıldığı söylenmektedir. Ancak biz bu mevlevihanenin ayrı bir bölüm, belki yine ona binaya bitişik ama daha sonradan Kasım Bey tarafından inşa edilmiş olduğunu düşünüyoruz. Aksini düşünecek olursak medrese faaliyetine nerede devam ediyordu bunu açıklayamayız. Burada bir başka husus da Kasım Bey’in, Mevlana’ya intisab edip etmediği veya ona karşı duyduğu hissiyatın derecesidir. Kasım Bey bir Mevlevi midir bunu bilemiyoruz ancak bildiğimiz bir nokta onun bu mevlevihanesinden başka iki tane de zaviyesinin bulunuşudur. Şayet Mevlevi ise bu zaviyelerin kayıtlarında buna işaret edilirdi. Mevlevihane bir ara – ne zaman olduğu belli değil – harab olmuş ve Derviş Şems bu makamı tekrar ihya etmiş ve ayrıca bağ, bahçe ihdas etmiştir.”(5)
Kapatıldığı 1925 yılına kadar bir çok sosyal, ekonomik, kültürel ve hattâ askerî faaliyette rol alan Mevlevî tekkelerinin bu işlevlerini ortaya çıkarmak son derece önemlidir. Çankırı mevlevîhanesinesine dair yayınlanmamış bazı belge ve bilgiler mevcuttur.
Çankırı mevlevîhanesinin 18 Ağustos 1912 ‘de göreve başlayan Hasip Dede’nin şeyhliği döneminde bir hayli etkin olduğunu görmekteyiz. Mesnevî okutulması (6), semâ törenleri, mûsikî çalışmaları, yardım toplanması, Sultan Reşad tarafından kurdurulan ve Veled Çelebi (İzbudak) kumandasında Suriye cephesine gönderilen Mevlevî alayına Çankırı’dan 33 gönüllü ile bizzat Hasip Dede’nin katılmış olması, bunların ilk akla gelenleridir.
NOT: Bu yazı ilk defa 09.06.2007 tarihinde bu sitenin önceki versiyonunda yayımlanmıştır. (Hakkı Duran)
(1) Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul, 1983, s.334.
(2) Ahmet Kemal Üçok, Mevlevî tarikatine mensup, İstanbul Yenikapı mevlevîhanesinde semazenbaşılık yapmış bir kişidir. Bu zatın yayımlanmamış “Mevlevî Kütüğü” adında bir eseri de tespit edilmiştir.
(3) Veled Çelebi İzbudak, Hatıralarım, İstanbul-1946, s.66. İlk Mevlevî dergahlarının Selçuklular döneminde kurulmuş olduğu kesindir. Kaynaklar, İstanbul mevlevihanelerini başa almayı alışkanlık haline getirmişlerdir. İşlevleri itibariyle önde olmaları mümkündür, ancak, İstanbul’un fethinden çok önceki tarihlerde Anadolu’nun bir çok yöresinde Mevlevî dergahları kurulmuştur.(H. Duran’ın notu)
(4) İ.H.Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, Ankara 1998.
(5) A.Kankal, 16. Yüzyılda Çankırı sancağı,(basılmamış doktora tezi) Ankara, 1993.
(6) Bildiğimiz iki fahrî mesnevihan Nakşî şeyhi Ahmet Mecbur Efendi ve Müftü Atâ Efendi’dir.