Aklım erdi ereli tanıdığım, akrabalık ilişkimizde olan Hayri Babayla sohbet benim içinde zevkliydi. Kendisine teşekkür ediyor, sağlıklı günler diliyorum.
Serpil ÖZKAN

HAYRİ DEMİRAY
Anne adı Fatma
Baba adı Abdullah
Doğum yılı 1946
Kardeşleri Hasan, Hacer, Hale, İsmail
Yapraklı Kavak köyünde doğdum. Dam üstlü bir evdi. 30 tane ev damın altındaydı. Üstleri ev altları samanlıktı. Ailede herkesin bir odası vardı. İptidai bir evdi. İçinde şimdiki buzdolapların yerini tutan sandıklar vardı. Ekin, kıyma, peynir, un saklanırdı.
Çocuk yaşta Çankırı’ya taşındık. Babam Devlet Demir Yollarında işçiydi. O devirde lokma, portakal reçeli gibi değişik yiyecekleri işyerinde yemez bize tattırmak için eve getirirdi. Evin büyüğüydüm. Su, elektrik yok bir tane ıbrık alırım elime kardeşlerimin yüzlerini sabahleyin ben yıkardım. Annem inekle damla uğraşırdı.
Karatekin Mahallesi Yozgatlı sokakta iki katlı tarihi bir evimiz vardı. İçerideki büyük odanın oymalarına, şekillerine mühendisler bile hayrette kalıyorlar. Orijinalini Kültür Bakanlığı, Kültür Müdürlüğü resimlerini çekti.
Karşımızda Yozgatlılar Malaklar ailesi vardı. Çankırı’nın cenaze yıkayıcısı Hacı Annemiz vardı kahvaltı yaparken annem çağırırdı. Ben zeytinden bir tane alıp bir lokmada yiyince elime vurdu.
“Yavrum bu zeytinin nereden geldiğini biliyor musun? Yedi lokmada bitir.” dedi. Hiç unutmam. Mahallede arkadaşlarla oyun oynardık. Kalede saklambaç oynardık. Arkadaşın birini kaledeki mağaranın birine bağladık orada unutmuşuz sonra oyun bitince aklımıza geldi. Biz buluncaya kadar arkadaş bayağı korkmuş.
Komşularla aramız çok iyiydi. Onlar iş buyururdu bizde yapardık. Çankırı’nın yerlileri köyden gelenleri biraz hakir görürlerdi. En unutamadığım Hacı Annemin kızı Hatice Teyzeye tatlı sudan güğümleri doldurdum getirdim. Biraz kaldırsam boyumla beraber.
“Buyur Hatice Teyze” dedim. Gururla yere koydum övülmeyi bekliyorum. Kulağımdan bir tuttu başımı iyice çevirdim canım yandı. Bundan sonra bana “Hatice Hanım Teyze” diyeceksin dedi. “Çok özür dilerim” dedim ama bir daha da suyunu doldurmadım çok gücüme gitti. Sonradan yüzbaşı bir oğlu vardı bisikleti varmış. “Kusura bakma ben hata ettim hakkını helal et” dedi. O bisikleti de almadım.
Arkadaşlarımla macera arardık. Damlamca da iki tane mağara vardı. Uzun mağara vardı oralara girdik. İlk önce çırayla girdik. 30-40 metre sonra söndü. Sonra fenerle girdik. 80 – 100 metre gidince havasızlıktan söndü. Tek kişi sığacak şekilde giriyorsun 30 – 40 metre gidince bir meydanlık açılıyor o meydandan yukarı çıkıyorsun. Sürünerek eğilerek 150 – 200 metre girdik, yarasalar vardı. Kalenin altında büyük bir mağara var oradan su çıkıyor. Mağara kalenin güney tarafına geliyor. O mağaradan girip Güroz’un bağından (şimdiki Karatekin Caminin orası) çıkıldığı söylenir. Görenlerde yaşıyor oğlu belediyede çalışıyor İsmail.
Kalenin üst tarafında da sürünerek girilen mağaralar vardı. Oranında Ateş Okulundan Taşmescitten çıkıldığı, birinin de Kadirin Kahvenin dükkânının altındaki kanaldan Gamzelilerin dükkânının oradan çaya çıkıyor. Yağmur yağdığı zaman Damlamcadan gelen su bu kanaldan çaya dökülürdü. Kadir’in Kahvenin önündeki kanal çökmüş arkadaşım Hakkı çay söylemeye gitmiş, kanala düşmüş, Gamzelilerin oradan çıkmış. Biz o sıralarda ayakkabı tamirciliği yapıyoruz. Ahmet Yesevi Caminin olduğu yerde Tabakhane vardı. Bizim usta gön alırdı orada tabaklatırdı. Ayakkabının yüzü, ayakkabının altlığı çivili ayakkabı dikişli ayakkabı elde yapılırdı. Tabakhanede o deriler işlenirdi.
7 yaşındayken Kadir’in kahvesinin altında bir tane ıbrık ustası vardı. Sade onu yapardı. Gölük çekerdim. Usta 20 kuruş verirdi. Onla bir şişe gazoz, bir kilo tuz veya gaz alırdım. Elimde tengerlek yuvarlayarak eve gelirdim.
Taşmescit ilgi alanımdı oynamaya giderdik. Boş tabutlar vardı. Saklambaç oynuyoruz arkadaşın biri tabuta saklanmış, oradan kapağı açıp çıkınca korkan arkadaşın dili boğazına kaçtı zor çıkardık.
1957’deki selde sular sel yatağından dışarı taştı. Rahmetli babam Jandarmanın kadanalarını su deposuna yönlendirdi. Suat ve İsmail Boynu kısa diye iki arkadaşım vardı onlar merdivende kalmışlar, babam omzuna aldı kurtardı. 1858’deki sel de de Kayabaşına çıktık. Pulcular deriz baca tütüyor ekmek yapıyorlarmış. Dızlar Değirmenin orada küçük bir köprü vardı oraya çarpınca yıkıldı. Seneler sonra biz oyun oynarken selden kalma teç bulduk sattık arkadaşlarla kuru yemiş alıp yedik.

İlkokulu Karatekin İlkokulu’nda okudum. Sabire Uysal öğretmenimdi. Fikri Demirok, Osman Ericekli sınıf arkadaşlarımdı. Ortaokulu Taş Mektebin orada okudum. Tahir Selanay müdürümdü. İrfan Keleş, Osman Ericekli, Osman Özgür, Hakkı Duran, Bahri Başyayla arkadaşlarımdı.

Taci Gürerkan’a görev vermişler Ticaret Lisesi’ni kurmak için. Çok samimiydik. Kardeşim Hasan’ı yazdırmaya gittim.
“Sen niye yazılmıyorsun?” dedi. “Hocam evliyim biliyorsun.” dedim. Bana 10 tane çocuğun olsa da ben seni yazacağım dedi. Hasan’ın 58 numara benim 109 numara. İmam nikâhlıydım. Babam köye gitmiş bir bayramda akrabamıza sohbet ederken “İsmail abi ben senin kızına dünürüm” demiş.
O da “Böyle şey olur mu? Gelirsin dünür düşersin, çay içmeye geldin, kız istedin” demiş. Bir hafta sonra annem “Baban seni köyden evlendiriyor” dedi.
“Öyle şey olur mu? Benim bekleyenim var” dedim. Babama söylemiş “O kim söz sahibi oluyor? Benim dediğim olacak” dedi. Biz görücü usulü sözlendik. Kırkevlerin altındaki yazı da başdonanmam oldu. Hacer Hanıma kına şenlik yapıldı, evlendik. Fatma, Şule, Fatih Abdullah, Nuray ve Hatice adında 5 çocuğumuz oldu. Hepsinden de Allah razı olsun. Hayırlı evlatlar.

Alp Anadolu Pazarlama şirketi satış mümessili idim merkezi Eskişehirdeydi. Çankırı’daki bayisi Ali Rıza Ertuğruldu. Öyle bir şirketti ki Türkiye’nin 20 sayılı esnafı 1 yıllık fabrikanın üretimini alırlardı mesela Eti bisküvi, Cici şekerleme, margarin, Piyale makarna gibi aracı olmadan bunları bayilerinde satıyorlardı.

Öğretmen okulunda dilekçe verdim. Öğretmen okuluna gittim çalışırken 5 – 6 kitap verdiler çalıştım imtihanda başarılı oldum öğretmen oldum. Karatekin İlkokulunda stajyerlik yaptım. Askerlik Şubesi’nden yazı geldi. Kabacaların damadı rahmetli Mehmet ağabey yetkiliydi.
Acele Hayri’yi bulun getirin demiş gittim. “Hayri neredesin? Seni asker kaçağı yazacaktık sen dedi öğretmensin ya Ali Okuluna gideceksin ya da köylere öğretmen olarak gideceksin” dedi.
“Tamam, nereler var? ” diye sordum. Milli Eğitim’e gittik. 1. Yapraklı Belibedir, düz Ankara da, Kızılırmak ta iki köy varmış. Yapraklı olsun memleketim dedim. Eve geldim akşam “Baba ben düz Ankara’ya gideceğim” dedim. “Aman oğlum Kars, Ardahan isteseydin orayı istemeseydin” dedi. Niye baba? Dedim. Ben Demircilerden (Çorum’un sınırı) katı gıda aldım Ünür’e inmeyince yolu bulamadım” dedi. Çankırı’ya 75 – 80 kilometre uzakta patika yollar öğretmen olarak oraya verdiler. Rahmetli babamla kamyona bindik gittik. Gebeşte bir çay var kamyoncu geçemem dedi. Bekibedirliler vardı. 12 kişi onlarla 30 – 35 kilometre yürüdük, oruçtuk millet teravihi kılmış. Oranın insanı tiftikçilik yaparlardı. Muzaffer Kertlez vardı babası muhtardı hoca burada kalsın dediler babam onlarla gitti. Hoca kıblede namazı kıldırıyor kıbleden geri dönüyor, bir tabla getirdiler iskambili ortaya attılar, altıkol oynayacağız dediler. Bir tarafta bisküvi, bir tarafta lokum kutusu yenilen onlardan dağıtıyor, sahura kadar eğlendiler, oynadılar. Sabah olunca “Okul nerede? ” Dedim. Bir saatlik yol var dediler. Bakıyorum bayrak arıyorum okul nerede? Dedim. Bir ahır gösterdiler pisliği de duruyor burayı okula çevireceksin dediler. Bunu ben yapamam dedim şehre geldik. “Mehmet abi ben orada yapamam” dedim. O zaman asker kaçağı sayılırsın dedi geri gittim. Öğretmene çok saygıları vardı davarcılık yapıyorlar, sürüleri vardı. Sen ne istersen emrindeyiz dediler. Öyleyse Dereliye gidin, Müsellimden bir sıra bir masa alın dedim. Buranın en iyi ustası kim? dedim. Sülük köyünde usta var dediler onu getirin dedim adamla samimi olduk. Sıra masa yapacak kalasları köylüler temin etti adam 15 – 20 günde tamamladı. İçeriyi bir temizleyin dedim duvarları yıktık tuğladan duvar ördürdüm sınıf şekline getirdik. 7 – 15 yaş arasını kaydettim geride 15 – 30 yaş arası o kadar çok genç var ki okuma yazma bilmiyor. Kendimde vakit geçireyim hem onları da okutayım diye düşündüm sabahtan kendi talebelerimi öğlen sonu da büyükleri okuttum. Şubat tatilinde Yapraklıdan diploma aldım. 30 – 35 yıl sonra belibedirlilerin cenazesinde mezarlıkta birisi geldi yanıma elimi öptü. Yanındaki biri de dedi ki ben hocamın elini değil ayağını öpeceğim dedi. “İyide oğlum elim dururken ayağımı niye öpüyorsun.” dedim. “Hocam senin diploman sayesinde Ankara’da 5 – 6 mühendis, mimarın yöneticisiyim müteahhitlik yapıyorum Antalya’da da iş yerim var.” dedi.

Askerliğim bitince Müsellim köyüne geldim Badem çayırına geldim. Hanım çocuklarla Çankırı’da kaldı ben gidip geldim. Endüstriyel Sanatlar Yüksek Okuluna gittim fark derslerini verip ortaokul öğretmeni oldum. Ticaret Lisesinde Ticaret öğretmeni olarak Merkez Ortaokulunda öğretmenlik yaparak 1985 yılında emekli oldum.
Çankırı sevdalısı bir adamım. Sosyal Hizmetlerde Artvinli Necdet Demir diye bir arkadaşım vardı çevre müdürüydü. Ağaç dikmek için bir arazi bulur musun? Dedi. Yapraklı Kavak köyünden bulurum, prosedürü hazırlayın dedim. Sosyal riski azaltma projesinde Kavak köyüne 3000 tane ceviz diktirdim. Rahmetli valimiz Ali Haydar Öner 12’ci ayın 30’unda kar yağarken dikti, o cevizler yetişti. Piknik alanı yaptık. Dalaksuyu var bir kısmını piknik alanı haline getirdik. Spor Toto’dan 500 kişilik kapalı oturma yeri getirdik. Güreş, sportif faaliyetler yapılıyor.
Sosyal olarak Büyük Camiinin 18 yıl dernek başkanlığını yaptım. 3 kere restorasyona soktum. Kurşunlarını, taş erimelerini yeniden yaptırdım öyle bir proje yaptırdım. Camide kullanılmak üzere Yozgat’a gittim. Almanlar geldi attan ısıtmanın kursuna gittim, doğalgazlı alttan ısıtma yaptırdım. Eskiden kömürlü katı yakıtlıydı.

Milli Eğitim’de 12 sene dernek başkanlığı yaptım. Üniversitenin kuruluş aşamasından beri içindeyim hala genel sekreteriyim. Şeyh Mehdi Camiinin yapımını üstlendim. Eşin dostun yardımıyla bitirdik. Geniş bir katılımla açılışını yaptık.
Şeyh Mehdi Hazretlerinin Karataş Mahallesi Uzunyol Caddesi Billur Beyin köhne bir camisi vardı onun yanında da Şeyh Mehdinin yıkık dökük türbesi vardı. Kültür Müdürlüğü, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile mahallenin muhtarı Hüseyin Babaoğlu vardı. Burayı yaptıralım dedim. İzin belgesini alınca güzel bir şekilde yaptık. Oranın kıblesi de 37 derece eğikmiş. Gece gündüz uyuyamıyorum. Allah’ım bir vesile verse de şuraya bir cami yapsak diyorum. İçimden geliyor da imkânım elvermiyor. Ahmet Uzunoğlu (Kör Ahmet’in) evi satılık kaç lira 6 bin lira dedi. 4 bin lira versem verir misin? Dedim vermediler. Aradan iki üç sene geçti orayı sonra başkası almış. Yeni sahibi berbere dedim ki benim camii yapacağım yeri niye aldın? Dedim. O da satarım dedi. Müteahhitin birinin Belediye de bir işi varmış. Benimde mahalleden komşum “Hayrola?” dedim.” Sen anlamazsın” dedi. Sen bir anlat dedim. “Oğlum kiminin sarığı kiminin çarığı gider.” dedim.
İşini hallettim. Dile benden ne istersen dedi. Camii yapacağım yardım et dedim. Yerini aldı, derneği kurdum. Başkan olarak kimseyi bulamadım. Kent Konseyi, Fakir Fukara Fonu, Milli Eğitim’de, Üniversitede, Büyük Camiide görevim var. Baharatçı İbrahim Şenbayramı başkan yaptım. Camiye böyle başladım. Tek makbuz götürmedim. Hayır sahiplerine kimine çimento, kimine tuğla, demir aldırdım 780 metrekare oturumu var. Altta Kuran Kursu, üstte camii, altlara da dükkân yapılacak gelir getirecek.
Şeyh Mehdinin hikâyesi şöyle: 1074 Çankırı Doğu Roma’nın topraklarında. Ermeni Rus diyarıydı. Kilisenin papazı Pülür Bey dinleri incelerken son peygamber, son kitap diye okuyunca, pazar günleri ayin yapıyoruz, saygı hürmet sonra kimse tanımıyor diyor, ben İslam’ı araştırayım diyor.
Şeyh Mehdiye geliyor. Ben size kul olayım diyor. Bizde kulluk yok, hizmet var diyor. Dini telkin ediyor, Müslüman oluyor. Pülür Bey ben çileye girmek istiyorum diyor. Kalenin oralar dağlık oradan sırtıyla tekkeye odun çekiyor. Şeyh Mehdi bir gün çağırıyor, sen bundan sonra yardımcımsın diyor. Vakfiyenin Ziraat, Ilgaz, Ilısılık, Yapraklı, Irmakbucağı köyleri Ankara’ya kadar yayılan büyük bir arazideydi.
1973 de Dereli’de öğretmenlik yaparken Müsellime geldim, müdürlük yapıyordum. Nabızlarını yokladım, CHP ve MHPliler vardı. İyi ilişkiler kurdum. Koltuğumun altına bir İslam Tarihi birine de Osmanlı Tarihini alırdım sabahlara kadar sohbet ederdim. 12 parça köy var hepsi ile ilişkim iyiydi. Elektrik, su yoktu, sosyal faaliyet yoktu. 5 kilometreden su getirdim, yolun kenarına çeşme yaptırdım. Okula su getirdik, ağaç diktik. Etrafına çit çektik, sonra o diktiğim kavakları satmışlar. MHP sandık başkanıydım. 2 tane CHP çıkmış. Yapraklı başçavuşunun dikkatini çekmiş kim bu köylüleri MHP’li yaptı diye o faşist yapmış demişler. Babsadan iki jandarma gelmiş. Mayısın 30’u biz de 31’inde okullar kapanıyor diye çevre köylere geziye gitmiştik. Başçavuşun emri
“Nerede Hayri Demiray? ” diye sorunca hanımın eli ayağı tutuşmuş. Haber geldi acele seni çağırıyorlar diye. Akşamüstü giderim dedim. Kılıçlı diye bir köy vardı Hanım oraya göndermiş. Jandarmalar komutanın emri seni götüreceğiz dediler. “Senin komutanın benim amirim değil oğlum ben gitmem” dedim. Ertesi gün bir Ayvanın bir de Çiçekin arabası var. Ayvanın minibüsüne bindim, Yüklü köye geldik servisle Yapraklı ya geldik. İlle karakola gideceğiz dediler kaymakamlığa gittim, jandarmalar arkamda kapıya nasıl vurduysam karşısında taharet kâtibi vardı. Bende de bet beniz kalmamış. Bir memur eli kolu bağlı Jandarmayla getirilmez dedim. Adamın hiç haberi yokmuş. Ahmet Çömez geldi. Kaymakam başçavuşu çağırdı. “Benim memurumu nasıl getirirsin? ” dedi. Bilirkişi gibiydim gelir sorarlardı.

Emekli olunca MHP ye geldim hoşuma gitmedi. ANAP’tan arkadaşlar geldi. Seni listeye aldık dediler. Sonrada AK Parti’de görevde oldum hala oradayım. Bürokratlar içinde Ali Haydar Öner’i çok beğenirim o gelmeden bültenini okudum. Geldikten sonra Büyük Caminin orada bir kalabalık geliyor. Çivitçioğlu Medresesini gezmişler. Bu kalabalık kim? dedim. Vali dediler. Sayın valim dedim, kendimi tanıttım. Burada bir esnaf lokantası var bir yemek yiyelim dedim. Sefer Usta’nın orayı söyledim yemeği yedik. Afiyet olsun valim dedim. Parayı vermeye gidince Vali Bey verdi dediler. Sayın valim dedim ben esnafım, öğretmenim siz misafirsiniz ben verirdim dedim. Ben dedi devlet babayım evlatlarına iş düşmez dedi.
Bir gece iki polis gelmiş. Biz de vali konağının yanındaki apartmanda oturuyoruz. Saat iki “Sayın valim uyuyamadı sizi çağırıyor” dedi. Bir arkadaş daha var çağırmış. “Arkadaşlar siz sosyalsiniz. Çankırı’nın zenginlerini listeleyelim.” dedi. Eğitim Araçlarında toplantı yapıldı. Bizimle beraber açılan üniversitelerden daha fazla bölüm açtırdı gayretiyle fazlaca para topladı. YÖK başkanı Erdoğan Teziç’i getirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül cumhurbaşkanıyken yanına da birkaç kere gittik. Tuz Mağarasını gündeme getirdi faydalanmayı, Kadın Çayırını, Yıldız tepeye ben buraya Türkiye’nin en uzun kayak pistini yaptıracağım dedi.
1 Mayıs’ı siyasi olarak değil de Bahar Bayramı olarak dolu dolu yaşadık. Çankırı’nın ortasından geçen tatlı çay doğusundan geçen çay a da acı çay deriz, ikisinin birleştiği yere de kavşut denir tek çay haline dönüşür. Orada bağlar bademlikler vardı oraya giderdik. Su deposu, kaleye giderdik. Uluyazı da karlıklar vardı. Adamlar kışın sürgülerle karı çukurlara doldurur, üstüne de saman basarlardı. Yazın çuvallara koyup dondurmacılara getirirlerdi. Bizim mahallede Abidin Ağa vardı. Türkücü Topal Ayşe’nin kocası biz çocuklar karıştırmaya yardım ederdik. Karları etrafına koyardı. Süt, salebi çevire çevire dondurma yapardı, bize de birer külah verirdi. Temmuz ağustosta mal gütmeye gidince kar yerdik. Habersiz ev gezmeleri olurdu. Arastanın orada, Mühlüz Tepesinde, Demirciler, Ayakkabıcılar, Tuzcular vardı. Ulaşım, binek at, eşek olduğu zaman şimdiki otopark gibi o zaman da hanlar vardı.
Eski ramazanlarda biz arkadaşlarla gece uzuneşek, çift düdük, mendil kapmaca, el bende iple çekerdik. Camilere giderdik birimiz gülerse hepiniz birden gülerdik. Sahurda yağlı ekmek, kızılcık eğşisi, komposto yerdik.
Milli bayramlarda genelde okullarda faaliyetler olur, gösterilere hazırlanılırdı. Gençlik ve Spor Bayramının birinde bizi saldılar. Spor Sahasının idare bölümünün önünde kuyu varmış. Üstündeki tahta çürümüş, biz 8 – 10 kişi ile birlikte düştük. Unutamadığım bir bayram hatırasıdır.

Ahmet Gamzeli’nin Başağa olduğu zaman ilk yarana girdim.
Yaran reisliği, başağalık yaptığım zaman daha önce oynanan müstehcen oyunları kaldırttım. Yaran ahlak demek, tertip demek, düzen demek, yardımseverlik, örnek demek.
Annem, babam bizim iyiliğimiz için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Kardeşim Hasan Demiray Ticaret Lisesi’nin Müdürlüğünü, İsmail Demiray Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yaptı. Kızlar erken evlilik yaptı. Ben de baba olarak çocuklarıma elimden geleni yapıyorum.
1985 yılında emekli olduktan sonra gözüm zaten ticaretteydi. İmarette köşede bir dükkân devren satılık diye yazıyordu. O sırada oğlum da kazandığı üniversiteyi okumak istemedi o da vesile oldu, dükkânı açtık. Daha önce de dergicilik yapıyordum. Bilgisayar bakımı, satışı, servis dükkânı sonra kırtasiye dükkânı açtık, halen devam ediyoruz.
Eş, dost uğruyor, sohbet ediyoruz.
SAYGILARIMLA SERPİL ÖZKAN
30.04.2022
Çankırı Araştırmaları Sitesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.



Yorum bırakın