Kasım Bey hakkındaki yazılarımızda belirttiğimiz üzere Candaroğulları(İsfendiyaroğulları), Beylikler döneminden günümüze kadar Çankırı’nın siyasal ve sosyal hayatında etkili olmuşlardır. Çankırı tarihî üzerinde çok etkili olmuş, hayır eserleri ve vakıfları ile hâlâ varlığı hissedilen Candaroğulları’nın siyasi hayatımızdaki son temsilcisi Yusuf Ziya Bey’dir. Cumhuriyeti kuran birinci TBMM’inde Kângırı mebusu olarak yer almıştır.
1878’ de Çankırı’da doğdu. İsfendiyarzâde Fethi Bey’in oğludur. İlk ve orta öğrenimini Çankırı İbtidâi Mektebi ve Rüştiyesinde tamamladıktan sonra İdadiye girdi. Ancak rahatsızlığı dolayısıyla son sınıftan ayrıldı. 1896’da Çankırı Mukavelat Muharrirliği (noterlik) refakatinde memur olarak devlet hizmetine girdi. 30 Eylül 1903’te Bidâyet Mahkemesi Zabıt Kâtipliğine atandı. 1 Mart 1909’da Mahkemenin seçilmiş üyeliğine getirildi. 14 Aralık 1914’te açıklanmayan siyasi bir sebeple Mahkeme Heyetiyle birlikte görevden alındı. Sonradan bir kusuru olmadığı anlaşılarak görevine devam kararı alındıysa da memuriyete girmeyerek tarım ve çiftçilikle meşgul oldu. Livâ İdare Heyeti ve Encümen Üyelikleri yaptı.
Genel Meclis Üyesi iken Millî Mücadeleye katılarak TBMM’nin I. Dönemi için yapılan seçimde Kângırı Milletvekili oldu ve 23 Nisan 1920’de Meclisin açılışında hazır bulundu. Mecliste İçişleri, Adalet ve Dilekçe Komisyonlarında çalıştı.
Çankırı’da yayınlanan haftalık Duygu Gazetesi’nin 28 Teşrin-i Sâni 1931 tarihli nüshasında bir ameliyat geçirdiği haberi yer almaktadır. Rahatsızlığının ne olduğu belirtilmemekle beraber durumunun iyi olduğu haber verilmektedir.
Duygu’da yer alan bir haberden anlaşıldığı Çankırı’nın önemli şahsiyetlerinden Hacı Şeyhoğlu Sait Üçok ile dünür olmuşlardır. Sait Bey’in oğlu Lütfi Üçok(ö.1977), Ziya İsfendiyaroğlu’nun damadı olmuştur.
19 YIL SÜREN ÇANKIRI MEBUSLUĞU
Ziya İsfendiyaroğlu, TBMM’nin kuruluşundan vefatına (28 Ekim 1940 ) kadar aralıksız olarak yirmi yıl Çankırı’yı temsil etti.
2., 3., 4., 5. ve 6. dönemlerde yeniden Çankırı Milletvekili seçilerek Parlamentodaki yerini ölümüne kadar sürdürdü. Bu arada 2 Ekim 1939’da Memuriyetten emekliye ayrıldı. 28 Ekim 1940’ta öldü. Usiye hanımla evli olup üç çocuk babası idi.
Ziya-Subhiye(Üsiye) İsfendiyaroğlu çiftinin;
1-Mahmude, 2-Munise, 3-Ayten isimlerinde üç kız evladı dünyaya gelmiştir. Usiye Hanım, Ziya Bey’den üç yıl kadar önce 8 Şubat 1937’de vefat etmiştir.
Ziya Bey, başlangıçta aldığı (Esen) soyadını Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesinin 26 Ekim 1939 tarihli ilâmıyla (İsfendiyaroğlu) olarak değiştirmiştir. 28 Ekim1940 tarihinde vefat ederek Sarıbaba mezarlığında toprağa verilmiştir.
AHMET TALÂT BEY ve YUSUF ZİYA BEY’DEN CUMHURİYETİN İLÂN EDİLDİĞİ GÜNE AİT BİR HÂTIRÂ
Ziya İsfendiyaroğlu ve Ahmet Talât Onay, Cumhuriyeti ilân eden ve Atatürk’ü Cumhurbaşkanı seçen II. Dönem TBMM’nin Çankırı mebuslarıdır. Meclis o günkü tarihî kararını verdikten sonra iki mebus birlikte Ahmet Talât’ın evine gidiyorlar. O gece ile ilgili hâtırâsını Ahmet Talât Bey bakın nasıl anlatıyor:
“Cumhuriyetin ilân edildiği ve Atatürk’ün Cumhurbaşkanı seçildiği gece, Çankırı mebusu merhum Ziya İsfendiyaroğlu ile bizim eve gelmiştik. O günkü müzakereyi görüşüyorduk. Söz Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığına intikâl edince , masa üzerinde duran Fuzûlî divanından tefeüle karar verdik. Şu beyit çıktı.
“ Kazâ her kişverin ehline cemiyet murâd etse
Ana elbette bir dânâ-yı kâmil şehriyâr eyler”
(Cenâb-ı Hak bir ülke ahalisini bir gaye uğrunda birleştirmek isterse ona Kemâl ehli bir ârifi hükümdâr eder.)
Kâmil-Kemâl sözleri arasındaki münasebet dikkate değer. A.Talât buradaki “kâmil şehriyar: olgun hükümdâr” tabirinin Mustafa Kemâl Atatürk’e işaret olduğunu belirtiyor.
[Bazı divanlar, Mesnevi-i Şerif, hatta Kur’an-ı Kerîm açılarak ilk çıkan yerdeki beyit, ibare ve âyet yorumları ile fal bakıldığı vâkidir. Ahmet Talât Bey’in bahsettiği tefeül(fal bakma) budur.]
DİĞER BİR HÂTIRA
Ahmet Talat Onay, Ziya İsfendiyaroğlu ile birlikte başından geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır:
“On sene evvel bir Eylül gecesi Çankırı milletvekili merhum Ziya İsfendiyaroğlu’nun Çankırı’daki evinin büyük odasında eğlendiğimiz sırada, pencereden girerek yanan lüks lambalarının parlak ziyasına konan bir bülbül saz çalanların gururlanmasını mucip olmuştur.”
Bu hadisenin 1930-1932 yılları arasında vuku bulduğunu düşünmekteyiz. “Sazına Bülbül Kondurmak” deyimi, saz çalmadaki ustalığın zirvesini ifade etmektedir.
28 Ekim 1940’da aramızdan ayrılan Yusuf Ziya Bey’i rahmet e saygıyla anıyorum.