“Bağ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüş’ bir Çankırılı:ÂTIF AHMED EFENDİ
Reîsü’l-küttâb kıyafeti(ortada oturan)
Bu yazımızda Osmanlı Döneminde önemli görevlere gelmiş, kısa ömründe hem ikbalin hem de zevalin çeşitli cilveleriyle karşılaşmış bir Çankırılıyı konu alacağız. İlk görevine I.Abdülhamid Han(1774-1789) devrinde başlamış, III.Selim Han (1789-1807) döneminde günümüzde dışışleri bakanlığına karşılık gelen reisü‘l-küttablık makamına kadar yükselmiştir. Hayat hikayesini özetle naklettikten sonra 56 yıllık kısa ömrünün ibretlik kısımlarına göz atacağız.
HAYAT HİKAYESİ
Devlet adamı; aslı Çankırılı olup Üsküdar’da attarlık eden Osman Dede(1) adlı bir zâtın oğludur. Devlet ricâlinden Lâlelili Mustafa Efendi dairesine devam ederek hazine kâtibi olup kethüdâ kalemine memur oldu. Devrin seçkin kâtiplerinden biri olarak tanınıyordu. Sonra âmedî kalemine girip 1787’de Âmedî-i Divan-ı Hümâyûn(2) oldu. Devlet kademelerinde hızla yükselerek 3 Mart 1798’de Reisü’l-küttablık(3) (Dışişleri bakanlığı) makamına kadar yükselmiştir. Sonra hastalanıp vekaletten ayrıldı. Sağlığı yerine gelince Zâhire Nazırı, 9 Nisan 1802’de sadâret kethüdâsı oldu. 3 Haziran 1803’de azledildi. Ocak 1805’de çavuşbaşı olup, Mart 1806’da ayrıldı. 23 Mart 1806’da vefat ederek Üsküdar Şerifkuyusu’nda defnedildi.
Muasırlarından Namık Efendi’nin naklettiğine göre ; “sahibi haysiyet, fen, inşâ ve kitâbette süsuhu reside-i derece-i nihayet, zarîf ve nüktedân, hezl ü istihzâ ile gûyan, zevk ve şekvâ mail ve mey ü mahbûbe şifte dîl” imiş.
DÜŞENİN DOSTU
Son memuriyeti olan çavuşbaşılıktan azlinde hanesi içinde olan eşya ile yedi bin beş yüz kuruşluk bir zeâmet’den başka bir şeyi yoktu.. Onlar da borcunu karşılamaktan uzaktı. Kendisi de hastalanıp yatağa düşmüş; adamları: “Artık bu vefat eder” diye dağılmışlar, yanında üç nefer emektar adamından başka kimse kalmamıştı. Bir gece evinde yangın çıktı, haremindeki kadınlar, Âtıf Efendi’yi bin bir zorlukla bir seccâdeye koyarak ateşten çıkardılar. Eşyasından bir hilâl bile kurtulamadı. Evinin civarında cariyelerinden birinin iki odalı evine sığındı. Değiştirecek çamaşırı bile yoktu. Memuriyet hayatında hiç hoşlanmadığı İbrahim Nesim Efendi, sırf hakaret kasdı ile bir kat esvab ile beş yüz kuruş gönderdi.
ALMA MAZLUMUN ÂHINI
Âtıf Efendi: “başıma gelen bu âfet, Sahib Efendi’ye ettiklerimin cezasıdır!” diye ağladı. Bu Sahib(4) Efendi gayet namuslu bir zât idi. Âtıf Efendi, rekabet hırsıyla bîçareyi uzun zaman açıkta bırakmış, hasta olduğunu işitince de iki yüz elli kuruş göndererek: “Tabibe versin!” diye hakaret etmişti. Bîçare Sahib Efendi ölürken “İlâhî! Benden beter olsun!” diye ağlayarak bedduâ etmişti.
Âtıf Ahmed Efendi, kaynaklarda “haysiyet sahibi, inşâ ve kitâbete âşinâ, zarif, nüktedân, hezel ve istihzaya düşkün bir kişi” şeklinde tarif edilmiştir. Oğulları Osman İsmet Bey ve Mehmed Behram Bey ile torunlarından Âtıf Süleyman Bey’in isimleri kayıtlara geçmiştir.
Kengırılı Derviş Osman’ın Oğlu Reisü’l-Küttab Âtıf Ahmed Efendi’ye Cenâb-ı Hak’dan rahmet dileyelim. Adı unutulmasın diye ibretlik hayatı hakkında buraya bir not düşelim istedik.
_______________________________________________________________________________________
1)Adı kaynaklarda “Üsküdar’da Attar Kengırılı Derviş Osman” şeklinde de geçmektedir
2)Âmedî-i Divan-ı Hümâyûn:Sadrazamın padişaha gönderdiği arzlar ile padişahtan sadrazama gelen hatt-ı hümayun ve tezkereleri kaydedip saklayan kalem odası. (Geniş bilgi için bkz., M.Z.Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Söz. I.cilt, s. 55-56)
3)Onyedinci asrın sonlarına kadar Divân-ı Hümayun katiplerinin şefi konumundaki reisi-ül-küttap, Divan üyelerinden biri değilse de fiilî durumu itibariyle önemli bir makamdır. Zamanla dış işleri ile ilgili konular onların uhdesine geçmiştir. Hariciye nâzırı(Dışişleri bakanı) görevi yapmışlardır. Geniş bilgi için bkz., M.Z.Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Söz. 3.cilt, s.25-26.
4)Sahib Efendi ismi bazı kaynaklarda Sabih şeklinde yazılmıştır.