OSMAN VEHBİ EFENDİ’NİN MEZARI

OSMAN VEHBİ EFENDİ(ö.1860): Çerkeşî Mustafa Efendi, oğlu Osman Vehbi’yi tahsil için dönemin ilim merkezlerinden biri olan Ankara’ya göndermiştir.  Dedesinin Ankara’daki ilk günlerini Halil Hâlid Bey Bir Türk’ün Günlüğü (The Diary of a Turk) adlı eserinde şu şekilde anlatmıştır:

Dedem şehirde kimseyi tanımıyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerinin türbesine gitti. Velî’nin mezarı başında dua ettikten sonra derin bir tefekküre daldı ve uyuya kaldı. Rüyasında Velî’yi gördü. Hacı Bayrâm-ı Velî ona ismini ve okuma-yazma bilip bilmediğini sordu. İkinci soruya tatminkâr bir cevap alamayınca, orada dedeme ders verdi. Uyandıktan sonra dedem dışarı çıktı ve hemen bitişikte bulunan medreseye girdi.

Osman Vehbi Efendi, müderris oluncaya kadar bu medresede kalır. Tatillerde Çerkeş’e gelmektedir. Babası ve Aliözü şeyhi ile aralarında geçen bir menkıbe, o döneme dairdir. Ankara’daki medresede ve değişik camilerde tefsir dersleri vermeye başlar. Osman Vehbi’nin ünü, camilerde verdiği bu derslerle yayılır, Osmanlı sarayına da ulaşır.

II. Mahmut’un sarayda verdiği bir düğün yemeğine Osman Vehbi Efendi de davet edilir. Yemekte II. Mahmut, Osman Vehbi’nin dirayet ve ferasetini anlayarak ona şeyhülislâmlık ve şehzadelere Arapça dersi vermesini teklif eder. Fakat Osman Vehbi devlet işleriyle fazla içli dışlı olmak istemediğini padişaha uygun bir dille anlatarak, geri kalan günlerinde sadece uzun yıllar boyunca çalıştığı medreselerin dersiâmlığının kendisine verilmesini ister. II. Mahmut bu isteğe ek olarak, medresenin bulunduğu araziyi de gelecek nesillerine miras kalacak şekilde Osman Vehbi Efendiye bağışlar ve İstanbul ruusluğu da verir. Osman Vehbi Efendinin seksen iki yaşında vefatından (1860) sonra bu araziler, Halil Hâlid Beyin babası Ahmet Refiî’ye miras kalır.

nt

OSMAN VEHBİ EFENDİ’NİN MEZARI NEREDE?

Bu konudaki ilk yazıyı 2008 yılında yazmıştım. O günden bugüne Namazgâh bölgesinin eski fotoğrafları ortaya çıktı. Osman Vehbi Efendi’nin medfun olduğu Müslüman Mezarlığı’nın fotoğrafı üstte görülüyor.  Sakarya şehitlerinin bir bölümü de bu mezarlığa defnedilmiş. Sonradan bunların üzerine Türkocağı, Etnoğrafya Müzesi, Ankara Lisesi vd. binalar yapılmış.

etn

15.07.2008’de yayımlanan yazı:

OSMAN VEHBİ’NİN MEZARINI NASIL BULAMADIM?

Pîr-i Sanî Mustafa Çerkeşî’nin ilmiyye mesleğini tercih eden oğlu Osman Vehbi Efendi’den(ö.1860/61) bahsetmiştik. 82 yaşında vefat ettiğine ilişkin bir kaydı esas aldığımız takdirde, doğumunun H. 1195(1780/81) olduğunu söyleyebiliriz.

Pîr-i Sânî Mustafa Çerkeşî(ö.1814)
_________________ ||_____________________________________________
||                                        ||                                                           ||                                   ||
Mehmed             Osman Vehbi(1780?-1860)                      Mesud                        Emine

Onun mezarını ararken bazı ilginç durumlarla karşılaştım. Bu yazıda bunu hikâye etmek istiyorum:

Birkaç yıl oluyor. Çerkeş Eski Belediye başkanı Şükrü Tarhan, telefon etti. Yanında Çerkeşî Mustafa soyundan bir hemşehrimiz olduğunu, Osman Vehbi Efendi’nin mezarının yerini araştırdığını belirtti. Bu konuya ilgi duyan bir kişi olarak bana sormak aklına gelmiş. Cevaben “kaynaklarda Ankara’da medfun olduğu yazılı diye hatırlıyorum, ancak durumu tetkik ederek sonucu bildireceğimi” ifade ettim. Gerçekten kaynaklarda Ankara’nın Topraklık semtinde medfun olduğu kaydedilmekte idi. Benim bildiğim Topraklık semtinde bir mezarlık veya türbe mevcut olmamakla beraber araştırıp soruşturmaya giriştim.
Osman Vehbi ile ilgili kaynaklardan birinde:
OSMAN VEHBİ EFENDİ
Abdulmecid devri ulemasından olup Mustafa Efendi mahdumudur.Ber-vech-i ati risailini matbu bir mecmuası Tire kütüphanesinde manzurı olduğu Burusalı Tahir Bey Efendi Osmanlı Müellifleri namındaki eserinde beyan idiyor.
1- Emsile
2- Kelimât-ı Müteferrika ve Kavaid-i ilal
3- Amil, Mamul, İrab ve Murebat
4- Malûmat Muvassule ile’l-mechulat
5- Tercumetu’r-risaletü’l-mutalaka betleku’l-malumat.

İstanbul’da Esad Efendi Kütüphanesinde Mahmud-ı Sânî namına Hasanü’l-Hüseyn isminde bir eseri, Mısır’da tab edilen (inna’llahi yuhibbu’l-adlü’l-Takiyyü’l-Nakiyyü’l Hafi) hadisinin şerhine dair risalesi vardır.1277(1860/61) tarihinde Ankara’da irtihal eylemiştir. Erzurum Mahallesinde Topraklık denilen mahalde medfundur. Mahdûmu sadserden Mehmet Tevfik Efendi’dir. »

Bu özgeçmişte yer alan « Erzurum Mahallesinde Topraklık denilen mahalde gömülüdür” ifadesinden hareketle soruşturmaya başladım. Ankaray’a binerek Ankara’nın Kurtuluş semtinde indim. Topraklık istikametinde yürüdüm. Madenoğlu durağından geri döndüm, soracak uygun bir kimse gözüme çarpmadı. Kurtuluş Lisesi’ne yaklaştığımda 65-70 yaşlarında gösteren bir zata selam verdikten sonra: “buranın eskilerinden misiniz?” diye sordum. “Tam aradığınız kişiyim, 14 yaşımdan beri buradayım.” cevabını verdi ve yaşının 80 olduğunu ekledi. “O zaman tam aradığım kişisiniz” dedim. Erzurum Mahallesi’ni ve buralarda eskiden mezarlık olup olmadığını sordum. İşte o zâtın anlattıkları:

Yolun karşı tarafını göstererek Trafik Müdürlüğü tesislerinin de içinde bulunduğu, demiryolu köprüsünün Hacettepe tarafının Erzurum Mahallesi olduğunu, şehrin burada sınırlandığını bu mevkie Erzurum kapı (tıpkı Roma hamamının karşısının Çankırı Kapı olduğu gibi) dendiğini belirtti. Biz burayı Cebeci olarak bildiğimiz için resmî adının halen Erzurum Mahallesi olduğunu bu vesile ile öğrendik. (Mahalle, günümüzde Çankaya İlçesi dahilinde Erzurum Mahallesi’dir)

Yolun Topraklık tarafının Kolej’e ve Madenoğlu mevkiine kadar geniş bir arazi o zamanlar mezarlık imiş. Esat civarında bağı olanlar, mezarlıktan geçerek bağa giderlermiş. Akşam vakti tekin olmayan(!) mezarlıktan tek başına geçmeye korkanlar, birkaç kişinin daha gelmesini bekler, öyle yola çıkarlarmış.

1945’lerden itibaren Ankara’ya göç olgusu artış gösterince, yoğun yapılaşma faaliyeti başlamış. Bu tarihten sonra ve 50’li yıllarda mezarlık iş makinalarıyla düzlenerek apartmanlar dikilmiş. Rant paylaşımcıları, galiba mezarları başka yere nakletme gereği bile duymamışlar. İçimden “eyvâh Osman Vehbi Efendi’nin kabri de aynı akıbete uğradı” diye geçirdim.

MUSALLA TEPESİ-NAMAZGÂH

Sonradan Saffet Tanman’ın oğlu, değerli ilim adamı Prof. Dr. Baha Tanman’a bu konudan bahsettim. Malûmunuz Osman Vehbi Efendi, Baha Bey’in dedesinin dedesi oluyor. Baha Tanman, mezarın yeri hakkında şunları ifade ettiler:

Bildiğimiz kadarıyla Osman Vehbi Efendi Ankara’da -halen üzerinde Etnoğrafya Müzesi ile Resim-Heykel Müzesi’nin bulunduğu- Musalla Tepesi’ndeki mezarlıkta medfun imiş. Malumunuz olduğu vechile, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’nın ‘muasır’ görünüme kavuşturulma sürecinde bu mezarlık ortadan kaldırılmış. Ne yazık ki Osman Vehbi Efendi gibi, nice zevâtın kabirleri de hebâ olup gitmiş.

Saffet Tanman’ın Annesi Hatice Behire Hanım’ın dua ettiği(1) Musalla tepesinde herhangi bir mezar ve türbe izine rastlanmıyor. Şimdi bu alanda Türkocağı(şimdi Resim-Heykel Müzesi) [1], Etnoğrafya Müzesi [2], Ankara Lisesi vd. yapılar bulunmaktadır.
Osman Vehbi Efendi gibi değerli bir âlimin mezarı uygun bir yere kaldırılmıştır diye düşünüyorum. Mezarlıklar müdürlüğüne sordum, ellerinde bir kayıt bulunmadığını söylediler. Her şeye rağmen ümidimi kaybetmedim. Bir gün bir yerlerden karşımıza çıkar diye düşünüyorum.

Etnografya Müzesi, Ulus-Kızılay yolu üzerinde Ankara’nın Namazgâh adı ile anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur. Anılan tepe, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Milli Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır.

NAMAZGÂH TEPESİNİN İŞLEVLERİ

Burası eski Ankara’da bayram namazlarının kılındığı, dinî ve millî toplantıların yapıldığı bir vakıf arazisi idi. Burada musalla taşı, hocanın çıkıp hutbe okuyacağı taştan yapılmış yüksekçe bir minber vardı. Kalabalık cenaze namazları burada kılınırdı.

Yağışsız günlerde de Cuma namazları burada kılınır, hocalar vaaz verir, hutbe okurlardı. Cuma namazları camilerin dağınık cemaatini bir araya getirdiği için, Namazgâh aynı zamanda dostların buluştuğu, hâl hatır sorma, tanışma yeriydi.

Namazgâhın bir başka özelliği de er meydanı olmasıydı. Ankara geleneklerine göre, birbirleriyle anlaşamayan iki efe, iki delikanlı kozlarını burada paylaşırlardı.(2) 1925 yılında müze olarak yapımına başlandı ve 1927 yılında bitirildi.(3)

________________________________________

(1) Hatice Behire Hanım(ö.1961), Saffet Tanman’ın annesidir. Hatice Behire Hanım’ın babası Mehmed Reşid Paşa, Karadağ gâzîsidir. Daha sonra Ankara’ya tayin edilir. O zaman genç bir kız olan H. Behire Hanım, Osman Vehbi Efendi’nin türbesine gider, duâ edermiş. Bu duâlar, bakın hangi neticeyi hâsıl etmiş. Saffet Hanım’ın oğlu, Mimar ve San’at tarihçisi Prof. Dr. Bahâ Tanman, bu evlilik hususunda şu enteresan bilgileri veriyor:
“Anneannem Hatice Behire Hanım’ın babası, İstanbul-Sütlüce’de Saadiyye tarikatından Hasırîzade Tekkesi’nin mensuplarından Mehmed Reşid Paşa, görevi nedeniyle Ankara’da bulunurken genç kız olan anneannem Osman Vehbi Efendi’nin kabrini ziyaret edermiş. (O tarihlerde Osman Vehbi Efendi’nin Ankara halkı arasında velî olarak tanındığı ve kabrinin ziyaretgâh olduğu anlaşılıyor). Bu zata karşı özel bir muhabbet duyarmış ve “Ne olur beni evlatlığa kabul et”  diye dua edermiş. Aradan seneler geçmiş, Osman Vehbi Efendi’nin torunu olan dedem (Mehmed Bahaeddin Bey) ile evlenmiş.”

(2) (A.Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşında Ankara, 47, Ankara-1993).

(3) Mustafa Bektaşoğlu, Dünden Bugüne Ankara .

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s